Boşanırsanız çocuğunuz gey olur !

Gazetelerde bu haftanın homofobi ve transfobisi: Star gazetesinden trans kadınlar ve ‘takma isim’ takıntısı; Önce Vatan gazetesinden ise hayal alemlerinden bir mit, boşanırsanız çocuğunuz maazallah gey olur ya da kötü yola düşer.

Kaos GL, medyayı takip etmeye devam ediyor, matbu basını homofobi, transfobi, nefret söylemi, ötekileştirme, ayrımcılık ve kalıp yargılar penceresinden yeniden okuyor.

25-31 Temmuz tarihleri arasında oltamıza takılan haber ve köşe yazıları şöyle:

Haftanın örnek haberi: Nokta ve Halil İbrahim Dinçdağ’ın hikayesi

Yayın hayatına yeniden başlayan Nokta dergisi bu hafta sayfalarına Halil İbrahim Dinçdağ’ın eşcinsel olduğu için hakemlikten atılmasının hikayesini taşıdı. Pervin Metin’in röportajında Dinçdağ’ın mesleğinden atılmasından günümüze yaşananlar özetleniyor.

Röportajın girişinden, soru cevap kısmına kadar mesele hak temelli bir bakış açısıyla aktarılıyor. Dinçdağ’ın çalışma hakkının gasp edilmesi, hedef gösterilmesi ve nefret sorgulanıyor. Metin, Dinçdağ’ın ifadelerini müdahale etmeden aktarıyor. Özne; kendi hikayesini, kendi dilinden okurlara aktarıyor.

Haftanın transfobisi: ‘Takma isim’ takıntısı

Bu hafta İzmir’de 5 yıl önce, Esra Yaşar, Ayşe Selen Ayla, son olarak da Azra Has’ı birer gün arayla öldüren katil Hamdi Ayrı’nın ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası Yargıtay tarafından onandı. Birçok gazete de bu gelişmeyi sayfalarına taşıdı.

Azra Has’ın trans kadın olması gazete sayfalarında ‘takma isimli’ travesti olarak yer aldı. Her ne kadar çok sayıda gazete benzer ajans haberini kullansa da Star gazetesi bu haftaki medya taramamızda ‘takma isim’ takıntısı ile haftanın transfobik haberi başlığının misafiri oldu.

Gazete, seri katilin öldürdüğü trans olmayan iki kadının fotoğrafını kullanırken Azra Has’ın fotoğrafını kullanmamayı tercih etti. Azra’nın kimlikteki ismini yazan Star, ‘travesti terörü’ haberlerinden dolayı olumsuz bir arka planı olan ‘travesti’ kelimesiyle öldürülen trans kadını tanımladı.

Birçok trans kadın ve erkek doğumlarında kendilerine atanan cinsiyeti ve haliyle o cinsiyete ait ismi reddediyor. Resmî olarak kimliklerindeki ismi değiştirmeseler bile, kullandıkları isim ile anılmayı tercih ediyor. Medya çoğu zaman bu isimleri ‘takma isim’ olarak görüyor. Ancak örneğin Cüneyt Arkın hakkında kimse kimlikteki ismi olan Fahrettin Cüreklibatur diye bahsetmiyor. Habercinin etik olarak habere konu olan kişiyi kendini tanımladığı biçimiyle yazmak zorunda olduğunu Star gazetesine ve ‘takma isim’ takıntılı diğer gazetelere hatırlatmak gerekiyor.

Gündelik hayatta, edebiyatta veya akademide sınırları belli olmak koşuluyla ‘travesti’ kavramı kullanılabilir. Ancak haber dilinin daha nesnel olması açısından yıllardır olumsuz imgelerle beslenen ‘travesti’ kelimesi yerine trans kadın tercih edilmeli.

Star gazetesi öldürülen bir trans kadının ardından yaptığı haberle transfobi sınavından sınıfta kalıyor. Bize ise örnek haber olarak KaosGL.org’un konuya ilişkin yaptığı haberi incelemelerini önermek kalıyor.

Haftanın homofobisi: Hakikaten sabrın hududu!

Bu haftanın homofobisi Önce Vatan gazetesinden geliyor. Gazetenin köşe yazarlarından Ferda Akgül gündemin koşturmacasından yorulmuş olsa gerek çok mühim (!) bir konu hakkında yazmış: Boşanmış ailelerin çocukları!

“Sabrın hududu” başlıklı köşenin yazarı Akgül Cem ile Gizem başlıklı yazısında kurgusal iki karakter üzerinden okurlarını uyarıyor: Sakın ha boşanmayın yoksa kızınız kötü yola düşer oğlunuz da eşcinsel olur!

Yeşilçam filmlerine taş çıkartacak bir kurguyla dünyanın en eski klişesini yineliyor Akgül: Eşcinsel olmak için muhakkak başından kötü bir şey geçmiş olmalı, tacize uğramalısın veya birileri seni kandırmalı.

Üzgünüz ama eşcinsellik doğuştan gelen bir yönelimdir. Akgül her ne kadar farklı hayaller kurup senaryolar yazsa da; eşcinseller duygusal/cinsel açıdan hemcinsine ilgi duyan kadın veya erkeklerdir. Eşcinsellik uzun yıllar boyunca bilim çevreleri de dahil olmak üzere çeşitli gruplar tarafından bir cinsel kimlik bozukluğu, hastalık, sapıklık gibi olumsuz ifadelerle tanımlandı. 1973 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği Ruhsal Bozuklukların Tanı ve İstatistiksel El Kitabı-IV (DSMIV) ile ve daha sonra 1992 yılında Dünya Sağlık Örgütü de Uluslararası Hastalık Sınıflandırması (ICD) ile eşcinselliğin ruhsal bir bozukluk olmadığı kararını aldı ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkardı. Türkiye’de de resmi olarak DSM-IV kullanılıyor.

Akgül’ün yazısı “eşcinselliğin mutlaka bir nedeni vardır ve bu neden de bize dayatılan standart mutlu çekirdek ailedeki bir aksaklıktan kaynaklanıyordur” yaklaşımıyla yazılmış bir yazı. Cevap Kaos GL’nin Sık Sorulan Sorular kitapçığından gelsin:

“Mutsuz bir ailede çocukların hepsi neden eşcinsel olmuyor, ya da mutlu bir ailede çocukların hepsi neden heteroseksüel olmuyor? Eşcinselliğin nedeni, iki yüzyılı aşkın bir süredir araştırılıyor. Bir olgunun nedenini merak etme ihtiyacımız, onu değiştirme isteğimizle şekillenir. Eşcinselliğin nedenini bulmaya ilişkin hiçbir araştırma bugün, “eşcinselliğin nedeni budur” diyemiyor. “Heteroseksüelliğin nedenini” değil de “eşcinselliğin nedenini” araştırma çabası, bizim eşcinselliği “normal olmayan, doğal olmayan” bir olgu olarak algıladığımız sonucunu çıkarır.

“Pozitif bilimler, açıklayamadıkları olgular 25 için “çoklu neden” kuramı ile hareket etmektedirler. Yani eşcinselliğin, biseksüelliğin, heteroseksüelliğin nedeni genetik, çevresel, psikolojik vs. olabilir ya da hiç biri olmayabilir. Ancak bizim sorgulamamız gereken, eşcinselliğin nedeni değil, eşcinselliği bir nedene bağlama ihtiyacı duyuyor olmamızdır.

“Eşcinselliğin normal bir yönelim olmadığı, mutlaka kötü bir deneyim sonrasında ortaya çıktığına ilişkin yaygın düşüncenin arkasında, eşcinsel erkek ve kadınların küçükken tecavüze veya tacize uğradığı, bu yüzden eşcinsel olduğuna inanmak yatar. Cinsel yönelimi neyin belirlediği ya da bir şeyin belirleyip belirlemediği bugün için bilinmiyor. Ancak bu alanda yapılan araştırmalar, eşcinselliğin, biseksüelliğin, heteroseksüelliğin nedeni içerisinde taciz ve tecavüz olduğu konusunda bir bilgi vermiyor.”

Sözün özü olmamış sayın Ferda Akgül. Yazdığınız ziyadesiyle dramatik senaryo hiç olmamış. Umarız kurgu ile hakikat arasındaki farka bir ara vakıf olabilirsiniz.