travestipedro | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 105

”Travestisin! Nefes alıyorsun, daha ne istiyorsun? ”

CHP Beşiktaş Belediye Meclis Üyesi seçilen ve 2004 senesinden beri insan hakları ve LGBT aktivisti Sedef Çakmak medyadaki nefret söylemlerini değerlendirirdi. Açık eşcinsel olan ve kendisinin de seçim sürecinde medyada birçok yerde nefret söylemine maruz kaldığını dile getiren Çakmak ile seçim döneminde ve hayatında yaşadığı zorlukları konuştuk.

Medyadaki nefret söylemleri geçmişte nasıldı?

Ben 2004 senesinde aktivizm ile tanıştım. O zamanlar ana akım şöyle medyada haberler görüyorduk; ‘Travestiler dehşet saçtı, travesti terörü’ gibi. Bir tane trans kadının etrafında 30 tane adam fotoğrafları görürdük. Trans kadın bu kadar saldırgana karşı tabii ki kendini korumak zorunda ama nefret söylemini fotoğraflarla destekliyorlardı. O zamanlar hiçbir olumlu haber de çıkmazdı. LGBT hareketi daha duyulur olmaya başladığında daha farklı durumlar ile karşılaşmaya başladık. Örneğin biz 2006 Onur Yürüyüşünde 150 kişi yürümüştük, 2007 yılında 1000 kişi yürüdük. Bu bizim için büyük bir şeydi. O zaman gazetelere baktığımızda Türkiye’de yaptığımız yürüyüşten bahsedilmedi ama ilginçtir ki Brezilya’daki yürüyüş haber olmuştu.

Günümüzde değerlendirecek olursak ne dersiniz?

Şu zamanlarda çok daha fazla olumlu haber görebiliyoruz. Çok daha görünür olmaya başladık ve bu haber yazımları hakkında eğitimler verilir hale geldi. 2004 yılında sadece olumsuz haberler vardı ama şimdi daha objektif haberler görüyoruz.

Olumlu haberlere örnek var mı?

Örneğin geçen sene Avcılar’da Meis Sitesinde trans arkadaşlarımıza karşı bir linç girişimi olmuştu. O dönemde çıkan gazete yazılarına baktığımızda son derece olumluydu. Tabii ki hala bir iki tane gazete var nefret söylemlerinde bulunan. Bu gazeteler sadece LGBT bireylere karşı değil, herkese karşı bir nefret söylemi içerisindeler. Nasıl baş etmek gerekiyor çok kestiremiyoruz açıkçası.

“İfade özgürlüğü memleket olarak hâlâ net değil”

İfade özgürlüğü konusunda ne düşünüyorsunuz?

Hala ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü konuları memleket olarak net değil bizde. Hangi noktada hakaret başlıyor hangi noktada ifade özgürlüğü bilmiyoruz. Bunlar tabii ki çıkarılan yasalarla ilintili.

Nefret suçları yasa tasarısında bir çalışmanız oldu mu?

Nefret suçları yasa tasarısı sürecinde biz dernekler olarak birçok platformdaydık. Özellikle medyadaki hedef gösterilmeye karşı cezai yaptırımların olması gerektiğini altını çize çize söyledik. Ama son anda cinsel yönelim, cinsel kimlikten kaynaklanan nefret kısmını çıkardılar. Bu, hala LGBT’lere karşı bir nefret dilinin kullanılabileceği anlamına geliyor. Keza medyada da bunu görüyoruz. İslamafobik bir şey söyleyemezsiniz ama cinsel yönelim, cinsel kimlikle ilgili nefret söylemlerinde bulunabilirsiniz.

Bu bağlamda, nefret söylemleri nefret suçlarını doğuruyor mu?

İşte en vahim noktası da bu. Bir eşcinsel olarak kendi hayatımdan da bunu biliyorum. Sözü geçen, iktidar pozisyonundaki insanlar sizin hayatınızı daha kolay karartabiliyorlar. Bir bakanın eşcinsellik hastalıktır demesi üzerine bunu duyan ailelerin çocuklarını abuk sabuk yöntemlerle tedavi ettirmeye çalıştıklarını duyduk. Bu bireyler üzerinde korkunç travmalar yaşatan bir durum. Bu sadece nefret söylemeni körüklemenin yanında toplumdaki yanlış yargıları ve önyargıları besleyen duruma dönüşüyor. Daha mutsuz bireyler yetişiyor.

“Bir tane travesti öldürdüm ne var?”

Medyadaki nefret söylemlerinin cinayetlere dönüştüğünü de gördük.

Evet, katillerin ağzından ‘bir tane travesti öldürdüm, ne var?’ gibi sözler duyduk. Hrant Dink sürecinde de görüyoruz bunu. Bu tarz söylemlerin hepsine dikkatlice bakıyor olmamız gerekiyor. Bu sadece LGBT ile ilgili bir konu değil. Demokrasi sancılarımızdan birisi olarak görüyorum bunları. Çoğunluksanız tam bir ifade özgürlüğünüz var. Azınlıksanız topluma uyman bekleniyor.

2014 seçim döneminde CHP’den Beşiktaş Belediye Meclis Üyesi olan Sedef Çakmak ve Şişli Belediye Başkanı’nın danışmanı olan Boysan Yakar açık eşcinsel kimliklerinden kaynaklı medyada nefret söylemine maruz kaldılar. “CHP’nin başdanışmanı da ‘yumuşak’ çıktı”, “CHP’nin ağır topları” gibi haber başlıkları gördük.

Açık bir eşcinsel olarak belediye meclis üyesi oldunuz. Seçim döneminde yönetici pozisyonuna bir eşcinselin gelmesinden dolayı mı bu kadar nefret söylemine maruz kaldınız?

Bir sürü sebebi var bunun. Bu tarz söylemlerde bulunan gazeteler yıllardır LGBT dernekleri ile uğraşıyorlar. Olayın bir CHP adayı olmamızla da alakası oldukça fazla. Eşcinselliğe karşı olan bakış açıları da tuz biber oldu. Biz seçimlere girerken buna hazırlıklı girdik.

Dava açıldı mı?

Hayır, dava açmadık. Derneklerden kınama yazıları yazıldı. Zaten Şişli Belediye Başkanı, Boysan Yakar’ın arkasında durdu. Boysan’ın çalışmalarını beğendiğini dile getirdi. O muazzam bir örnekti. Bizim tam ulaşmak istediğimiz hedef de buydu zaten.

Daha fazla tepki göstermedik çünkü gerçekten enerjimiz yok buna. Birçok iş var yapmak istediğimiz aklımızda. Ağzından salyalar saçarak konuşan bir grupla iletişim kurmak pek mümkün olmuyor.

Medyadaki söylemleri bir kenara bırakırsak heteroseksist sisteme karşı olan birisi olarak erkek egemen bir sistemin içerisine girdiniz. Burada böyle rahatsızlıklar yaşıyor musunuz?

Ben 2007’de farklı çalışma alanlarına da girmiştim. O zaman insanlardan ‘eşcinselliği anlamıyorum, travestiler olmamalı, Bülent Ersoy’u kadın olarak kabul etmiyorum’ gibi şeyler duyuyorduk. O zamanlar bunlar çok rahat söylenebiliyordu. Bu insanlar kalabalıklar içerisinde kınanmayacaklarını biliyorlardı. Şimdi insanların bakış açıları biraz değişti ve bu tarz söylemlerde bulunmak ayıp hale geldi.

Ara ara tabii ki karşılaşıyorum böyle durumlarla. Benim yüzüme sanıyorum ki pozisyonum gereği çok fazla bir şey söylemiyorlar ama arkamdan dedikodular döndüğü duydum.

Örnek verebilir misiniz?

Benim eşcinsel olmamın dini inançlara uygun olmadığını söyleyen birisini duydum. Daha ilginç olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalık olarak kabul etmediğini ama bunu dinlemek zorunda olmadığını söyleyen birisini duydum.

Yani eşcinsel olmanıza “hastalık” gözüyle bakıyorlar?

Onların düşüncesi bu. Bu tarz insanlar hep olacak. Bunu yeter ki nefret suçu ile etraflarına yaymasınlar. LGBT’lerin haklarını yiyecek işlerde bulunmasınlar.

“Kız arkadaşımla nasıl seviştiğimi sordular”

Onur kırıcı bulmuyor musunuz bunları şahsınıza olduğu zaman?

O kadar alıştım ki bunlara. Geçenlerde birisi kız arkadaşımla nasıl seviştiğimizi sordu mesela. Heteroseksüel arkadaşım daha çok kızdı benden. Ben anlatmayı tercih ettim kızmak yerine. Aktivist olduğum için buna çok alıştık. Belediyeye girerken de bunu göz önünde bulundurduk zaten. Benim derdim yanlış bilgileri doğru hale getirmek. Aktivist olmayı tercih etmemiş olsaydım gerçekten çok onur kırıcı bulurdum ama yola bunlarla mücadele etmek için çıktım zaten.

“Nefes alıyorsun, daha ne istiyorsun?”

Köşe yazarlarından da birçok nefret söylemi kullanımı görüyoruz. Buna dair ne düşünüyorsunuz?

Bir yazar var; yıllar önce eşcinselliği İslam dini çerçevesinde kabul edemeyeceklerini fakat beraber yaşamın bir yolunun bulunması gerektiğini söylemişti. Geçen seneki Onur Yürüyüşü Ramazan ayına denk gelmişti. Bu yazar bunun üzerine köşesinde bir yazı kaleme aldı ve AKP hükümetinin ne kadar demokratik olduğundan bahsetti. “AKP ne kadar demokratik ki Ramazan ayında bir eşcinsel yürüyüşüne müdahale etmiyor” demişti. Bu bizim bildiğimiz bir söylem. Nefes alıyorsun daha ne istiyorsun diyor bize.

Bu tarz yazılar insanları çok rahat kandırabilir. Beni asıl korkutan bunlar. Eşcinsellerin başka nasıl bir derdi olabilir ki yürüyüş yapmak gibisinden bir imaj çizdi bize bu yazar. Halbuki çok fazla sıkıntı yaşadığımız konu var. Nefret cinayetleri, sağlık kurumlarında ayrımcılık gibi.

Peki devlet büyükleri ya da köşe yazarlarının kullandığı olumlu dil sizin hayatınızı etkiledi mi?

Söylediğim gibi uzun zamandır bu işin içindeyim ve ailem ile bu konuyu paylaşırım. Çok uzun zaman benim hümanist bir insan olduğumu düşündüler ve eşcinselliğimi kabullenmediler. Ancak bir milletvekili çıkıp LGBT hakkında bir komisyon kuralım dediği zaman kabul ettiler. Kendi öz kızına değil de oy verdiğin partinin milletvekili söyleyince mi kabul ediyorsun diye kızdım.Siyasilerin bizleri sahiplenmesi bu noktada çok önemli.

Belediye olarak yaptığınız bir çalışma var mı?

Tabii. Birçok çalışma yapıyoruz. Geçenlerde belediyenin kreşine gittik ve müdiresi ile toplumsal cinsiyet eşitliğini gösteren oyunları kullanıp kullanmayacağını sordum. Buna çok sevindiler. Bunu iki sene önce düşünemezdik.

*Bu yazı P24 tarafından düzenlenen “Ayrımcılık ve Haberlerde Ayrımcı Dil” konulu atölye kapsamında birincilik ödülüne layık görüldü.

Seks İşçileri Travestiler

Seks işçilerinin tabulaştırılmış ve düşmanlaştırılmış coğrafyasında yaşanan hakikatlere yabancıyız. Toplum ve devlet seks işçileri konusundaki ikiyüzlülüğü ile yüzleşemiyor.

“İnsanları asla yargılamayın.
Çünkü ne yaşadıklarını bilemezsiniz,
o sahte gülümsemelerinin altında belki hayal kırıkları saklıdır.”
Demi Lovato

Mesleklerinin geçmişi Sümerler’e kadar dayanıyor. Açık dışlanma ile gizli kabul arasındaki soğuk yaşamın acı hikâyelerini yaşayan seks isçilerinin hakikatlerine açacağız köşemizi ve vicdanımızı. Bir nebze de olsa seks işçileri hakkında farkındalık yaratalım istedik.

Şiddetin, dışlamanın, hak ihlallerinin, cezaların, güvencesiz ve sağlıksız çalışma koşullarının acı hikâyelerinin içinden seslenen seks işçilerine kulak verilmeli.

Onların söyleyecek sözleri, anlatacakları dertleri ve hikâyeleri var. Dinleyecek kulak, anlayacak toplum ve hissedecek vicdan arıyorlar. Toplumun belleğine isimleri; o..spu, fahişe, eskort, hayat kadını, genelev kadını, travesti, ibne, dönmeler vs olarak yer edinmiş.

Devlet ve toplum, bu isimlendirmelerin içindeki acı hikâyelere, mağduriyetlere ve bunu yaşayan seks işçilerinin dünyalarına kör ve vicdansız! Polisin keyfi baskısı, takipleri ve cezalandırılması gündelik hayatlarının rutin parçası oluyor. Toplumsal dışlanmanın ve düşmanlaştırmanın ürünü olan cinayetlerin ve linç̧ girişimlerinin adreslerinde ikamet eden de onlar.

Siyasetin, toplumun ve muhafazakârlığın küfürler dünyasında “kirliler”, “ahlaksızlar”, “pislikler” ya da “istenmeyenler” olarak etiketlenen de onlar! Onlara “o..spu” ya da “kötü yola düşmüş” diyen “ahlak” ve “namus” bekçileri, gece onlara müşteri oluyor. Seks işçilerinin tabulaştırılmış ve düşmanlaştırılmış coğrafyasında yaşanan hakikatlere yabancıyız. Toplum ve devlet seks işçileri konusundaki ikiyüzlülüğü ile yüzleşemiyor.

Seks işçiliğinin diğer meslekler kadar meşru görülmesi gerekiyor. Seks işçilerine saygının yanı sıra çalışma koşullarının insanileştirilmesi için ekonomik, sosyal, hukuk ve toplumsal haklarını desteklemek için tüm toplum kesimlerinin ve devletin geleneksel ezberini bozması gerekiyor.

Toplum ve devlet tarafından dışlanmaya ve itibarsızlaştırmaya maruz bırakılmaları, asla kabul edilmez bir hak ihlalinin ötesinde suçtur! Aksine insan hakları ekseninde talepleri karşılanmalıdır.

Ötekilerin de ötekisi haline getirilmiş seks işçilerine yönelik vicdansızlık, adaletsizlik ve insanlık dışı hikâyelerini dinlemeliyiz.

Nedir bu hikâyeler?

Evleri mühürleniyor ve kurşunlanıyor. Komşuları dışlıyor, taciz ve şikâyet ediyor. Cinsel hizmet satmak ve satın almak yasalarla cezalandırılıyor.

Çünkü devlet aklına, yasalarına ve politikasına göre “seks işçiliği” ile “insan ticareti” yapan mafyayı ve çeteleri eşdeğer tutuluyor.

Horlanıyorlar. Şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorlar. Baskılar, yasaklar, keyfi cezalar, gözaltılar ve önyargılarla kriminalize ediyorlar. Yaşam boyu fiziksel ve psikolojik zarar nedeniyle büyük travmalar yaşamaktalar.

Yasal ve sosyal güvencelerden yoksunlar. Devletin, toplumun, sömürücülerin, pezevenklerin ve çetelerin kurbanı oluyorlar.
“Genelev” gibi mekânları kapatılarak, seks işçileri sokaklara, korunmasız ve güvenliksiz alanlara itiliyor. Yoksulluk, evsizlik, şiddete ve tecavüze maruz kalmış öyküleriyle marjinalleştirilmekte ve sömürücüler tarafında avlanmaya müsait savunmasız bireyler haline getirilmektedir.

Seks işçilerinin meslek hastalıklarından koruması için, cinsel sağlık ve üreme sağlığı gibi koruyucu sağlık hizmetlerine erişimleri zorlaştırılmıştır.

Kimi Avrupa ülkelerinden seks işçileri, “Birlikte güçlüyüz – Bireysel kalırsan dilenmek zorundayız” çağrısıyla sendikalarını kurdular.

Türkiye’de ise seks köleliğinden, seks işçiliğine ancak örgütlü olarak kavuşacaklarını ifade eden Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, 14 – 15 Mart 2015 tarihlerinde Best Otel Ankara’da, Seks İşçilerinin İnsan Hakları Konferansı’nı düzenliyor. Detaylı bilgilere http://www.kirmizisemsiye.orgsayfasından ulaşabilirsiniz.

4 Yanlışın 1 Doğruyu Götürmediği Travesti Seçimi !

“LGBT olsun çamurdan olsun” yaklaşımının ötesinde LGBT’lerin siyasetle ilişkisini temsile indirgemeden siyasete katılım meselesini de sadece LGBT’lerin katılımı olarak değerlendirmeden bu alanla ilişkilendiğimizde, ittifaklarımızın arttığını fark edeceğiz.
İbneliğin şanındandır kelime oyunlarını pek severiz! Dil ayrımcı ideolojilerin kendilerini en çok açık ettiği alanların başında gelir.  Doğal olarak dil ile uğraşmak aynı zamanda bir varoluş mücadelesidir. Ancak son on yılda özellikle internetin yaygınlaşmasıyla dille uğraşmaya zaman kalmadan harfler, kelimeler dolaşıma giriyor. Değişiyor, eğilip bükülüyor.
2001 yılı Baharankara buluşmasında sanırım “aktivist” kelimesi uzun uzun tartışıldı. Tartışmaların yoğunlaştığı konu, “aktivist” kelimesine ekstra olumlu bir yükleme yapılmasının bir anlamı olmadığı üzerinden şekillendi. Eşcinsel, biseksüel ve transların kendi varoluşlarını gerçekleştirmek için verdikleri kişisel mücadelenin önemli olduğu ve bu alanda bir şeyler yapan insanlar için bu meselenin aynı zamanda varoluşsal bir mesele olduğunun altı kalınca çizilmişti. Bu yüzden Kaos GL geleneğinden gelen insanlar kendilerini çok fazlaca “aktivist” olarak nitelendirmezlerdi.
2006 yılında, o dönemki eşcinsel, biseksüel ve travesti ile transeksüel örgütlerin bir araya gelmesiyle çatı bir örgütlenme kurulmaya çalışılmış ve “LGBTT” kısaltması devreye girmişti. Politik olarak kısaltma eylemine itiraz etsek de “En azından iki ‘T’ye gerek yok” ısrarımız karşılığını bulmamıştı. Kaos GL kendi ürettiği materyallerde “LGBT” kullanmaya devam ederken hareket ve o dönem resmi olarak dernekleşen bütün yapıların isminde ikinci T hoş bir hatıra olarak kaldı. O dönem toplantıda olan trans aktivistlerin ısrarı, trans kadınların çoğunun kendisinin de kendilerini travesti olarak adlandırıyor olmasından kaynaklı idi. Zaman içinde en azından hareketin translarla ilişkisi güçlendi de kendine “travesti” diye nitelendiren trans kadın sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar azaldı.
O dönemlerden kalan ve ikinci T kadar kolay atamadığımız bir “birey” meselesi var ki halen sık sık karşımıza çıkıyor. “Kısaltma”dan neyin kısaltması olduğu anlaşılmadığı için sonuna “birey”, “bireyler” kendiliğinden eklendi ve her yerde yaygın olarak da kullanılıyor. Sanki lezbiyen, gey, biseksüel, trans kelimeleri zaten insanı yani bireyi tanımlamıyormuş gibi yanlış kullanım aynı zamanda eşcinsel, biseksüel ve translaın maruz kaldığı ayrımcılık ve ihlalleri de “bireye” indirgeyen ve kolektif bir sorun olarak görülmesini engelleyen; grup olarak kabul edilmelerinin de önünde engel oluşturabilecek bir durum. Mümkün oldukça bundan kaçınmak gerekiyor…
“LGBT hareketi” kısaltma tanımı üzerine de çok fazla tartışmadık! “Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir” mottosu olan bir hareketin kendisini neye karşı mücadele ettiği üzerinden tanımlaması daha anlaşılır bir hareket olmamıza katkı verecekti. Heteroseksizm karşıtı hareket, homofobi- transfobi karşıtı hareket veyahut belirli alanlarda örneğin eşcinsel, biseksüel ve transların insan hakları hareketi; eşcinsel, biseksüel ve transların siyasi temsil mücadelesi gibi mücadele alanı ya da politik duruş üzerinden tanımlamalar yapmak sanki daha işimizi kolaylaştırır gibi geliyor.
Bu yazıyı yazmaya iten süreç ise kendisini “LGBT aktivisti” olarak tanımlayan Gülistan Aydoğdu için bazı arkadaşlardan yükselen “Gülistan LGBT değil ki” gibi sesler… Evet Gülİstan LGBT değil, zaten tek bir insanın LGBT aday olması da pek bir mümkün değil!
Bu konuda daha önce hem sosyal medya üzerinden paylaştım hem de kendisine Kaos GL’yi ziyaret ettiğinde dile getirdim: Pelin Kalkan, ben LGBT adayım demiyordu! Ben feminist adayım ve açık lezbiyenim diyordu. Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Daha önce de birkaç kere tekrar ettiğim gibi lezbiyen, gey, biseksüel ya da trans olmak kendi başına aday olmak için yeterli değil, adaylığını Pelin feminist olması üzerinden tanımlıyordu ve bu süreci aynı zamanda feministlerle örgütlemeye çalıştı. HDP ve CHP yerel seçimlerde hareketin içinden isimler, özellikle Siyasi Temsil Platformu aktif üyelerini aday gösterdiler. Ancak o dönem Boysan ve Sedef dışında İstanbul’dan aday olan üçüncü ismin hareketle, aktivizmle de bir ilişkisi yoktu. Aday oldu ve kendisini tanıdık. Yani her zaman “açık LGBT” olması da tek başına yetmeyebilir.
Gülistan Aydoğdu adaylığını açıklarken pek doğal olarak LGBT aktivisti olduğunu söyledi. Peki, mevcut “LGBT dostu” heteroseksüel politikacılardan farkı ne sorusunun yanıtı ise çok basit: Gülistan, LGBT’lerle dayanışan bir heteroseksüel değil, LGBT örgütleri için aktif sorumluluk alan ve örgütlenen bir heteroseksüel. Ve bulunduğu her yerde, örneğin Van Depremi sonrasında, Suruç’a dayanışmaya gittiğinde, Dersim festivaline gittiğinde söylediği gibi seçim sürecinde bunu belirtiyor.  Veyahut, “Kaos GL Ankara Merkeze sıkışıyor Tuzluçayır Halkevleri’nde bir şeyler yapabiliriz” üzerinden Kaos GL’yi Mamak’a taşıdığında; Yönetim Kurulu üyesi olduğu Çorum Köy Derneği’nin genel kuruluna Kaos GL’yi davet ettiğinde yaptığını yapıyor.  Sanırım şunun altını çizmek de yarar var: Gülistan Aydoğdu, HDP kurulduğundan beri parti içinde farklı pozisyonlarda sorumluluk alan biri ki, Ankara merkezi açacak birini parti istihdam edemediğinde nerdeyse bir üç ay gönüllü olarak her gün parti merkezini açtı. Gülistan bu açıdan baktığımızda “LGBT aktivistiyim” diyerek listeye girmedi. Zaten HDP’li bir aday olarak LGBT aktivisti olduğunu bulunduğu her yerde belirttiği gibi aday adaylığı sürecinde belirtti. “Dernek üyeliği mi kriter” diye ezber bir soruya karşılığı ise gene Ankara listelerinden yanıt vermek mümkün: Gülsen Ülker, homofobi ve transfobi karşıtı bir feminist olarak her daim LGBT hareketiyle dayanışma içinde oldu. 2006 yılından beri Kaos GL Derneği üyesi ancak Gülistan gibi doğrudan LGBT örgütleri içinde örgütlenmeyi tercih etmedi. Yani bir kişinin kendini kişisel olarak hiç sevmediğim “LGBTİ aktivisti” olarak değerlendirmesi için benim açımdan tek başına homofobi-transfobi karşıtı bir tavır sergilemesi yetmiyor. Aynı zamanda bu örgütlenmeler içinde aktif bir şekilde sorumluluk alması gerekiyor. Açık lezbiyen, gey, biseksüel ve trans adayların olmasını önemsiyorum, siyaset alanında açık kimlikleriyle mücadele etmeyi tercih eden Boysan Yakar’ı ve Sedef Çakmak’ı takdir ediyorum, yukarıda söylediğim gibi Pelin’in aday adaylığı sürecinde kamuoyuna verdiği mesajın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak bütün bunlara rağmen -ki siyasetle ilişkimizin “temsile” indirgenmemesi gerekir türküsünü hep birlikte söylediğimiz zamanlarda- “açık LGBT aday” ile “LGBT aktivisti” aynı şey değil ifadesini sürekli vurgulamaya gerek olmadığını düşünüyorum. Gülistan’ın heteroseksüel bir kadın olarak kendisini “LGBT aktivisti” tanımlamasını ve mücadelesinin önemli unsurlarından birinin homofobi ve transfobi karşıtı mücadele olmasına da; siyaset alanında ve LGBT camiamızda yarattığı kafa karışıklığının kendisinin de siyaset alanını queerleştirdiğini düşünüyorum.
Daha önce bu konuda yazdığım birkaç yazıda belirttiğim gibi bizim durduğumuz yerden bakıldığında “LGBT olsun çamurdan olsun” yaklaşımının ötesinde LGBT’lerin siyasetle ilişkisini temsile indirgemeden siyasete katılım meselesini de sadece LGBT’lerin katılımı olarak değerlendirmeden bu alanla ilişkilendiğimizde, ittifaklarımızın arttığını fark edeceğiz. Bu yüzden de şu noktadan sonra “LGBT aday mı” yoksa “LGBT aktivist mi” tartışmasının ötesinde SPoD’un LGBT Dostu Yerel Yönetimler çalışmasında yaptığı gibi adayların homofobi ve transfobi karşıtlığını görünür kılarak siyaset alanıyla ilişkilenmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bu yazı vesilesiyle Kaos GL Derneği üyeleri Eskişehir’den HDP’den milletvekili adayı Barış Sulu’ya, Ankara’dan HDP’den milletvekili adayları Gülsen Ülker’e ve Gülistan Aydoğdu’ya başarılar diliyor ve tebrik ediyorum.
error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti