travestipedro | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 93

Eşcinseller Travestilere Tektip Eşcinselliği Dayatıyorlar!

Dün gece spordan dönerken şehrin en işlek meydanından geçtim “Acaba ’biz’den birileri var mı ’merhaba’ diyebileceğim?” diye. 5 tane “gay” yanyana dizilmişler oturuyorlardı bankta ve sohbet ediyorlardı. Ben de bir “top” olarak (Onlar dışarıya karşı gizli oldukları için gay, bense açık bir eşcinsel olarak top-ibneydim artık onların gözünde. Yani eşcinselliğin en dibindeydim.) yanlarına gidip “merhaba” dedim. İki tanesi dillerinin ucuyla “merhaba” dediler. “Gel otur” falan demedikleri için fazla rahatsız etmemem gerektiğini anladım. Çünkü ben oturursam eşcinsel haklarından falan bahsederdim, neme lazım! “Gay”likle eşcinsel haklarının ne alakası olabilirdi değil mi? “Gay”lik gizli yaşanılan onurlu bir zevk meselesiydi. Hak-hukuk diyerek ibneleşmenin ne alemi vardı?! Çok asillerdi, çok “gay”lerdi ama karşılıklı konuşmaların tamamı cinsellik üzerineydi. Espriler hep belden aşağı, mik ve döt üzerineydi. Kendimi birden ONLARIN GÖZÜNDE çok aşağılık hissettim ve ayrıldım yanlarından bisikletimin pedalına basıp.

Bu durum yıllardan beri, ben kendimi bildim bileli, onları tanıdığım 20’li yaşlarımdan beri böyleydi ama. Piknik mi yapılacak Halil’in haberi olmaz, evlerde mi toplanılacak, “Aman Halil duymasın, huzurumuz bozulmasın.” Halil onların gözünde eşcinsellik taslayan bir ukalaydı ve yıllar-yıllar geçti onların gözünde hala aynı ukala Halil’im. Çünkü hiç değişmediğim gibi artık internette yazıyordum, onların gözünde deşifre olarak ibneleşiyordum en çirkef şekilde. Onların gözünde hiç değişmedim, daha berbatlaştım, çünkü onlar da hiç değişmedi, daha bir kapalılaştılar, daha bir ikiyüzlüleştiler. Travesti falan oldular ama kafa yapıları hala aynı. Ne kadar uçlarda yaşarlarsa yaşasınlar, erkekliklerinden, gizliliklerinden ödün vermemeliler, gay’liklerinden, asaletlerinden bir şey kaybetmemeliler gizli, ikiyüzlü kalarak! Hatta evlenip çoluk-çocuğa karışarak topluma karşı erkekliklerini, kendi aralarında gay’liklerini-asaletlerini, bana göreyse ikiyüzlülüklerini iyice pekiştirdiler.

Ben bu durumu toplum bahanesiyle eşcinsellerin kendi bildikleri eşcinselliği tüm eşcinsellere dayatması olarak görüyorum. Onlar gibi ikiyüzlü olmazsan, onların dışında kalmaya, hatta tek başına kalmaya mahkûmsun.

Şimdi eşcinsellerimizin genelini düşündüğümüz zaman, eşcinsel hakları mücadelesinin neden ülkemizde yavaş kaldığı anlaşılabilir. Metropollerdeki aktivist arkadaşlar diyor ki, “Önce çay-sohbet amaçlı bir araya gelirsiniz, sonra hak mücadelesi şeklinde yol alırsınız.” Onlar zaten bu çay-muhabbet işini yıllardır yapıyorlar ve bir adım öteye gidemiyorlar. Çay-sohbet ve seks! Başka bildikleri bir şey olsaydı bir değişiklik, bir değişim olmaz mıydı şimdiye kadar? Değişecek bir halleri olsaydı, benim çabalamama bile gerek kalmaz, kendi içlerinde bir uyanış, bir dönüşüm yaşarlardı. Evet yaşadılar dönüşüm; Eşcinsellerdi, travesti oldular özgüvenlerini kazandıkça!

Ayrımcılık Devam Ediyor

LGBT’lerin kimlik ve yönelimlerinden ötürü maruz kaldıkları ayrımcılıkların devam ettiğini belirten Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin İlerleme Raporu’nu bugün açıkladı.

İlerleme Raporu, Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Translarla ilgili bölümünde, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Kanun Taslağından “cinsel kimlik” ibaresinin çıkartılmasının altını çiziyor. Planlanan düzenlemenin Avrupa Birliği (AB) müktesebatına uymadığını belirten Rapor, ayrımcılıkların devam ettiğini belirtiyor.

LGBT’lerin ayrımcılık ve şiddete karşı korunması için Türkiye Hükümetine çağrıda bulunan Avrupa Komisyonu 2012 Türkiye İlerme Raporu’nun satır başları şöyle:

Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu AB mevzuatına uygun olmalı

“Hâlâ, ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulunun kurulması konusunu da içeren kapsamlı bir ayrımcılıkla mücadele kanununun eksikliği söz konusu. Meclise bir kanun taslağı sunuldu ve ilgili meclis komitesi cinsel kimlik veya cinsel yönelim üzerinden ortaya çıkan ayrımcılık örneklerinin ortadan kaldırılmasını öngören düzenlemeyi taslaktan çıkardı. Mevcut yasal çerçeve Avrupa Birliği Mevzuatı ile aynı hizada değil ve etnik, dini, cinsel kimlikler ve diğer oluşlar üzerinden bireylere karşı sergilenen ayrımcılıklar devam ediyor.”

Eşcinsellik suç değil ama LGBT’ler ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar

“Eşcinsellik Türkiye’de ceza gerektiren bir suç değil. Ancak lezbiyen, gey, biseksüel ve trans (LGBT) bireyler hâlâ ayrımcılık, yıldırma gibi muamelelere maruz kalmaya devam ediyorlar ve şiddet suçlarına kurban oluyorlar.”

Çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı devam ediyor

“LGBT çalışanlar ve kamu personeli cinsel yönelimlerinden dolayı işlerinden kovuluyor. LGBT bireylere karşı konut ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere diğer birçok alanda ayrımcılık sergileniyor (özellikle trans bireylere karşı). Çok sayıda dava ve adli kovuşturma hâlâ devam etmekte.”

LGBT’lerin yaşam hakları korunmuyor; failler cezasız kalıyor

“2011 süresince Türkiye’de LGBT bireylere karşı gerçekleştirilen yaşam hakkı ihlalleri, işkence ve kötü muamele ile cinsel taciz vakaları rapor edildi. Farklı cinsel kimlik veya yönelime karşı işlenen suçların soruşturmalarında ve takiplerinde eksik kalan noktalarsa faillerin cezasız kalmasına sebep oldu.”

“Genel Ahlak” ile LGBT’lerin cezalandırılması devam ediyor

“Türk Ceza Kanununun “teşhircilik” ve “genel ahlaka aykırı hareketler” Maddeleri ve ayrıca Kabahatler Kanunu maddeleri LGBT bireylere karşı ayrımcılık uygulamak ve söz konusu bireylere ceza kesmek için yaygın olarak kullanıldılar.”

Transfobik suçlular “haksız tahrik” bahanesiyle kollanıyor

“‘Haksız Tahrik’ prensibinin transseksüel ve istanbul travestileri bireylere karşı ilgili suçları işleyen kişiler lehinde defalarca kullanılması hâlâ büyük bir sorun. Keyfi tutuklamalar ve şiddet uygulamalarından dolayı polislere suçlamalar yönelten LGBT insan hakları savunucularına davalar açıldı.”

TSK hâlâ eşcinselliği “hastalık” olarak görüyor

“Kamuoyunca tanınan şahıslar LGBT bireylere karşı sıklıkla olumsuz stereotipleri kullandılar. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) kurum içi kuralları eşcinselliği hâlâ “psikoseksüel” bir hastalık olarak tanımlamaya devam ediyor ve eşcinsellerin askerlik hizmeti için uygun olmadıklarını beyan ediyor.”

Ayrımcılığa karşı kanun yok; Hükümet’in desteğine ihtiyaç var!

İlerleme Raporu’yla birlikte açıklanan genişleme stratejisi belgesinde ise ayrımcılıkla mücadele için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğinin altı çizilerek kapsamlı bir ayrımcılıkla mücadele kanununun olmamasına dikkat çekildi.

Ayrımcılıkla mücadele kanununun olmamasından ötürü Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans bireylerin de dâhil olduğu hassas grupların toplumsal suiistimale, ayrımcılığa ve şiddete karşı etkin biçimde korunması için Hükümet’e çağrı yapıldı.

Travestileşen destanlar

Soylu ve destansı bir metin gibi duruyor heteroseksüel kutuplaşmanın yarattığı bedenler. Erkeklik ve kadınlık üzerine yüzyıllardır destanlar yazılıyor çünkü. Kendimizi inşa ettiğimiz, bedenlerimize çeki düzen verdiğimiz kanonik metinler olarak durdular hep karşımızda. Bu metinlere göre şekillendirdik bedenlerimizi. Metinleri sahnenin sahte ışıkları altında dönüştüren travesti bedenlerin parodileşmiş halleriyle kahkahalara boğulduk çoğu zaman. Destansı ana metnin içeriğini ve biçimini değiştirip başka türlü de yazılabileceğini gösteriyordu travesti bedenler bize. Bu bedenler sahnenin pırıltılı dünyasından çıkıp da hayatın içine bulaştıklarında, kapı komşularımız olduklarında ana metne göre kurduğumuz kendi varlıklarımızın parodileşmeye başladığını fark ettik birden. Tüm kapalılığı ve tek anlamlılığıyla, ellerine tutuşturulan metinleri sahneye koyan erkek ve kadın parodilerine dönüşüverdik çok geçmeden. Kaskatı varlıklarımızı tehdit eden trans bireyleri mahalleden kovmaya karar verdik sonunda ve durmadan kovmaya devam ediyoruz. Mümkün olabildiğince uzağa, hep daha uzağa; varlıklarımızı parodileştiremeyecekleri bir yer arıyoruz onlar için.

Oysa soylu, destansı metinlerin altında kıvrım kıvrım uzanan başka metinlerin, dinamik oluşların dışa vurmuş halleriydi onlar. Destanlarla kapamaya, katılaştırmaya çalıştığımız çoklu oluşların yüzeye çıkmış halleri. Ölüm sonrasında kasların kasılı kalmasına, yani rigor mortis’e benziyor duruşumuz. İktidarın destanları hep bizleri kaskatı görmek, bir rigor mortis halinde dondurmak istiyor.

Destanların bozulabileceğini, başka türlü de yazılabileceğini biliyoruz. İ.Ö. 8. yüzyılda Vergilius’un yazdığı Aeneis destanını dönüştürerek yeniden yazan 17. yüzyıl yazarı Scarron, Vergilius’u travestileştirmişti örneğin. Kişileri ve kahramanlık durumlarını sıradanlaştırarak değiştirmeye dayanan bir destan parodisinin örneğidir Scarron’un‘le Virgile Travesti’si. Soylu bir metnin eylemini ya da konusunu olduğu gibi sürdürerek, yani yapıtın temel içeriğini ve anlatısal devinimini değiştirmeden, onu bildik, sıradan yeni bir üslupla yeniden yazma yöntemine ‘le travestissement burlesque’ (alaycı dönüştürüm) deniliyor. Alaycı dönüştürüm, soylu bir tür olan destanı alaya almak, destan yazısının ciddi havası içerisine komik unsurlar katmak, böylelikle tonunu değiştirerek okuru eğlendirmek amacını güdüyor. (bkz Kubilay Aktulum, Metinlerarası İlişkiler, Öteki). Destan kahramanının tek merkezli ve kapalı yapısını yüceltmek yerine çok yüzlüğünü dışa vuruluyor. Bizleri birer kahraman olarak kuran destanları çökertirken, nasıl da çok yüzlülüğümüzü bize hatırlatıyor trans bireyler.

Scarron bir barok dönem yazarıydı. Ortaçağın yapıtı tek anlamlı ve kapalı, tek merkezli, önceden kurulmuş düzenlerin hiyerarşisini yansıtmasına karşın, barok kültür çok merkezli, çok anlamlı açık bir yapıt kuruyordu. Yazında, resimde ve mimaride öz arayışından vaz geçilmiş, görünüme kaymıştı ilgi. Kompozisyonun kapalı, ana bir merkeze gereksinimi olduğu ve izleyiciye önceden belirlenmiş bir bakış açısı verilmesi düşüncesi terk edilmişti. İzleyici sanki sürekli bir değişim içindeymişçesine yapıtın her bir yüzünü görebilmek için sürekli hareket etmeye zorlanır. Bir rigor mortis halinde sonsuza kadar dondurulmuş figürlerin yerine, bir oluş halinde bükülmüş figürlerle karşılaşırız. Tuhaf bir resim var Viyana’da. Bedeni öylesine bükülmüştür ki giysilerinin altındaki bedeni tespit etmekte zorlanırız. Maulbertsch‘in resminde, sanki tuhaflığın bir tür norm haline geldiğini görüyoruz. Çok tuhaf bir bakış açısından tuhaf oluşlar yaşayan bir azizin anlık temsilidir bu. Barok vizyonun uç örneklerinden biri. İzleyici olarak bize artık kapalı, anlamı sabitlenmiş bir tasvir sunulmaz, aksine yorumlamak ve yorumlarken de sınırlarımızı aşmak zorunda olduğumuz bir olayla baş başa bırakır bizi.

Bedenlerimizi tıpkı Maulbertsch’in resminde olduğu gibi oluş halleriyle sürekli bükülürken, inadına kaskatı bir rigor mortis tavrıyla destansı kahramanları oynamayı sürdürüyor ve içimizdeki çokluğu canavarlaştırarak onlarla destansı mücadelelere girişiyoruz. Fark etmesek de hayatın akışı oynadığımız rolleri çoktan parodileştirdi bile.

error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti