travestipedro | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 99

Travesti Mahkumlar

Trans Onur Haftası kapsamında trans mahpusların sorunları, “Gökkuşağının tecridi”, cinsel saldırılar ve çözüm yolları konuşuldu.

“Faili Devlet” temasıyla düzenlenen 5. Trans Onur Yürüyüşü devam ediyor. Nefret cinayetleri ve translara dönük devlet politikalarının gündemleştirildiği hafta kapsamında bugün (19 Haziran) “Trans Mahpuslar” paneli gerçekleştirildi.

Harbiye Mekan Artı’da gerçekleşen panelde; cezaevlerinde translara dönük cinsel saldırı, tecavüz ve tecrit uygulamaları konuşuldu. Çözüm yolları arandı. Panele SPoD LGBT’den Avukat Rozerin Seda Kip, Cezaevi İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) Zeynep Alpar ve Hêvî LGBTİ’den Rosi Da konuşmacı olarak katıldı.

“Gökkuşağının tecridi”
Avukat Kip, panelde “Gökkuşağının Tecridi” başlıklı bir sunum yaptı. LGBTİ mahpusların diğer mahpusların aksine “suçlarına” göre değil kimliklerine göre cezaevlerine yerleştirildiğini söyledi.

LGBTİ mahpusların hizmetkar olarak kullanılmak istendiğini vurgulayan Kip, cezaevi personeli ve diğer mahpuslarla LGBTİ mahpusların ilişkisinde kimlikten doğan bir hiyerarşi olduğunu söyledi.

Cezaevlerine bir avukat olarak gidip bilgi almak istediklerinde dahi muazzam bir duvarla karşılaştıklarını hatırlatan Kip, “Mahkumiyeti aldıktan sonra cezaevinde yapılan her muamele tecride dönüşüyor. Yalnızca trans kimliğinden dolayı 8-9 cezaevi değiştirmek zorunda kalmış trans kadınlar var. Bu ciddi bir hak ihlalidir” ifadelerini kullandı.

“Mağdura bir kat daha ceza veriliyor”
Zeynep Alpar ise, LGBTİ mahpusların “Biz sizin güvenliğinizi sağlayamayız” gerekçesiyle ortak alan kullanımından dışlandığını kaydetti. Alpar bu durumu, “Mağdura bir kat daha ceza veriliyor” dedi.

Alpar sözlerine şöyle devam etti: “Aslında toplum için ne istiyorsak; cezaevlerinde de aynısını istiyoruz. Bu hasta tutsaklar için de böyle; başka durumlarda da. Hasta tutsakları örneğin aynı yere topladılar Metris’te. Böylece hasta olmayan mahpuslarla kalsalar yaratılacak dayanışma önlendi.”

“LGBTİ’lere cezalar çok hızlı veriliyor”
LGBTİ bireyler söz konusu olduğunda tutuklu olma oranının daha az olduğu, LGBTİ’lerin davalarında çok hızlı bir şekilde hüküm verilip cezaevine konulduğunu kaydeden Alpar, “Delil araştırmasına gerek yok. Çok hızlı bir şekilde LGBTİ’ysen ceza kesiliyor. Ayrımcılık cezaevinden önce başlıyor.”

Alpar şöyle konuştu: “Devlet bir insanı tutuklu yargılıyorsa onun bütün ihtiyaçlarından sorumludur. Devlet bu sorumluluklarını reddediyor. Adalet Bakanlığı’nın söz konusu LGBTİ’ler olduğunda bir düzenlemesi yok. Çok keyfî uygulamalar var. Kendi çaplarında da olsa bir standart getirmemiş olmaları ciddi sorunlara yol açıyor.”

Travestinin tecavüze uğraması çok olağan!”
Rosi Da da LGBTİ’lere ayrı cezaevi projesini eleştirdi. Bunun tecrit anlamlarını taşıdığını kaydeden Rosi, “Cezaevlerinde ciddi cinsel saldırılar da söz konusu. Trans mahpusların sesini duyurabilmesinin de önü kesiliyor. Şikayet edildiğinde ise ‘Bir istanbul travestinin tecavüze uğraması olağan’ deniliyor.”

Rosi cezaevinde siyasi tutsak olduğu dönemde yaşadıklarını aktardı: “İlk girdiğimde cinsel kimliğimi söylemedim. Esmeray’ın köşe yazısında Roşin Çiçek’in katledildiğini duyunca; Adalet Bakanlığı’na ve İmralı’ya mektuplar yazmaya başladım. O mektuplardan sonra benim bir ibne olduğumu anladılar. Beni psikiyatriste ve genel cerraha göndermeye çalıştı cezaevi yönetimi. Tekli hücreye atmak istediler beni.”

Muhafazakâr Travesti Olabilir Mİ ?

Bu konunun üzerine düşünmem feminizm – İslam tartışması etrafında şekillenen büyük ve bulanık bulutun etrafında kararsız bir şekilde dönüp durduğum zamanlarda başladı. Kendilerini queer Müslüman olarak tanımlayan insanların ellerinden çıkanları okumam ise kafamın daha da karışmasına neden oldu. Ancak üstüne düşeceğim kısım bu ‘Müslüman’ değil. Bahsetmek istediğim muhafazakârlık kavramı, bugün hükümetin kendini tanımlamayı seçtiği İslamik üslubun bahsettiği muhafazakârlıktan çok, bir şeyleri muhafaza etme, koruma, sürdürme olarak algılanmasını istediğim, gelenekselliğe işaret eden bir kavram.

Günümüzde hem Türkiye’de hem genel olarak dünya çapında queer’in dönüşerek LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) olmaya indirgendiği bir durum ortaya çıkmış durumda. Gey ve lezbiyenlerin örgütlü mücadelesi, zaman içerisinde alanını genişleterek içine transeksüelleri, biseksülleri, travestileri ve interseksleri de katarak büyüdü. Şimdi görünense tüm bu kimlikler için queer çatısının kullanılıyor olduğu. Bu duruma karşı çıkan birçok insan olduğundan elbette haberdarım.

Öncelikle okuduklarımda queer kelimesinin, teorideki “kimliksiz” tavrından çok uzak bir algısının olduğunu görerek şaşırdım. Çünkü bu değişik, yamuk, garip ve hatta yer yer ucube gibi anlamlara gelen ve 1990’lı yıllarda LGBTİ toplulukları tarafından akıllıca, ironik bir tavırla sahiplenilen queer kelimesi, artık neredeyse bir cinsel kimlik olarak kullanılmaya başlanmış gibi bir izlenim edindim. Queer olmayı eşcinsel olmakla bir tutmak gibi sığ, temelsiz bir yaklaşım, queer’in altında yatan büyük özgürleşme potansiyelini neredeyse yerle bir etmiyor mu diye düşünmeye başladım.

Dolayısıyla asıl değinmek istediğim nokta burada şekilleniyor. LGBTİ olup da muhafazakâr ya da dindar olmak mümkün değil mi? Elbette mümkün. Herhangi bir kimlik içerisinden hak talebinde bulunan bireylerin manevi değerlere yönelmesi, benimsemesi ve günlük yaşamlarını din referansıyla örgütlemeleri tüm kimliklerin en doğal haklarının başında geliyor. Benim kafamı karıştıran noktaysa kendini queer olarak gören bir bireyin muhafazakâr olmakta direttiği noktalar. Queer’in doğası gereği muhalif yapısı bugün LGBTİ bireyler tarafından sahiplenilmesinde büyük bir etken. Ancak unutulmaması gereken bir nokta queer’in yalnızca bir cinsel kimliğe referans vermediği.

Queer’in bir kimliksizleşme önerisi sunduğu çoğu zaman göz ardı ediliyor. İktidar ilişkileri çevresinde şekillenen dualitelere karşı bir tersine çevirme, normu bozma ve yeniden inşa etme süreci olarak queer, bugün LGBTİ hareketinin karşı duruş politikalarında önemli bir yer tutsa da yalnızca bir tarafıyla ele alınıyor gibi görünüyor. Çünkü bir yandan kendini geleneksel değerlerin içinde var etmeye, kendine o alanda bir yer açmaya çalışan birey, taviz vermekten ve entegre olmaktan bir dereceye kadar kaçınabiliyor. LGBTİ hareket içerisinde en çok eleştirilen şeylerden biri olan eşcinsel evliliği konusuna bu denli vurgu yapılmasının nedenlerinden biri de bu. Bize ilkokul sıralarında öğretilen “aile toplumun en küçük yapıtaşıdır” düsturundan hareketle bireysellikten çok, muhafazakâr bir değer olarak aileyi vurgulamak tam da geleneksel bakış açısının dayatmalarından biri. Bu yüzden bugün eşcinsellerin evlenme ve çocuk sahibi olma konusundaki haklı talebi yalnızca o birey çerçevesinde değerlendirildiğinde anlamlı oluyor. Buradaki mücadeleyi queer bir karşı duruş olarak okumak büyük bir hataya düşmek olacaktır.

Queer teori entegre olmayı, benzeşmeyi değil aksine ayrıksılığı, değişimi ve tersine çevirmeyi önerir. Dolayısıyla sıradan bir hetero gibi evlenip çocuk sahibi olmayı arzulamak, ancak heteronormativitenin bazı yüzlerine entegre olmayı doğurur. Oysa muhafazakâr, geleneksel değerlerin değersizliğini ve ikiyüzlülüğünü vurgulamak, karşı durmak ve bunun temelinde şekillenen bir duruş sergilemek queer bir tavır olacaktır.

Bir başka deyişle, LGBTİ kimliklerin kendilerini muhafazakâr olarak nitelendirmeleri her ne kadar mümkün ve doğal bir talep olsa da bunun bir özgürleşme projesi sunmadığı aksine kapana kıstırmaya devam ettiği göz önünde bulundurulmalıdır. LGBTİ kimliklerin uzun süredir sahiplendiği queer teorinin imkânlarını daha iyi okuyarak muhafazakârlığın içinin boşaltılması, bu teorinin sunduğu argümanları ve olanakları daha berrak bir biçimde değerlendirmesi gerekmektedir. Bugün “LGBTİ olmak = queer olmak” algısının ciddi bir dönüşüme ihtiyacı olduğu gözükmekte. Queer’in olduğu yerde muhafazakârlığın da bir kültürel inşa olduğu unutularak savunuculuğu yapmak queer’in içini boşaltmakta, altını oymaktadır.

Sonuç olarak son zamanlarda sık sık karşılaştığımız “başörtülü ve lezbiyenim” ya da “dindar bir transım” söylemlerinde olmayan çelişki “queer ve muhafazakârım” söyleminde karşımıza çıkmaktadır. Burada özellikle vurgulamak istediğim bir nokta var: “Muhafazakârlığın olduğu yerde queer mümkün değildir” demek büyük bir hata olacaktır. Ancak bu durum için, muhafazakârlığı hedef göstererek onu yıkıma uğratmaya çalışan bir queer’den söz etmemiz gerekir. Muhafazakârlıkla kardeş kardeş anlaşan ve içinde eriyen bir queer söz konusu değildir. Queer ve muhafazakârlık ancak birbirlerinin karşısında durdukları zaman anlamlıdırlar.

Yeni Başlayanlar İçin Travestiler

Sevilmediğimiz yerleri sevmek için hepimiz o kadar istekliyiz ki; kocamız sevmiyorsa, para vererek sevmesini kolaylaştırırız. Ya, adam seni sevmiyor, her şeyini kullanıyor, evini, arabanı, bedenini, ruhunu!… Yeter ki sevsin. Biz veririz. Babamız sevmiyorsa, ona da para veririz. Dinimiz bizi sevmedikçe daha sofu müslüman oluruz. Asker sevmez, kolayından çürük raporu verir; hayır. Biz en alasından askeriz. Bu ülke bizi sevmez ama biz sapına kadar Türk’üzdür. Vergi verir, onu hoş tutarız. Vergimizin adı bile “Kabahatler Kanunu”; düşünün. Valla dir dir dir… Veririz de veririz…

Bir travesti kocasını elinde nasıl tutar. Trajikomik gelir bana ama bu tespitlerim yüzde doksanı için geçerlidir. Kadınlık öğrenilen bir şey madem, bir kocasının olması, kadının kadın sayılması için en önemli şart değil midir?

Bu tespit biyolojik kadınlar için bile geçerliyken, trans kadının nasıl kocası olmaz ayol? Olur. Kadın çünkü. Eğer kadın bir kere kadınsa, ben onun yaşadığı kadın olma sürecini iki kere yaşadım. Demek ki iki kere kadınım. İki kere kadınsam müsaade edin bir tane kocam olsun.

Kadın mağdursa ben iki kez mağdurum. Mağdurum, mağdur olmasına da, mağdurluğu da iki kez oynamalıyım ki, daha iyi kadın olayım. Öyle bir kocam olmalı ki, sıradan, öğretilmiş erkek davranışlarıyla yaşayan bir erkek, asla travesti kadınları tatmin etmez. Biz daha çok, genç, tam bir erkeğe benzeyen, döven, söven, küfreden, damızlık erkekler bulmalıyız ki daha çok hizmet edelim. Daha çok şiddet görelim ki kadınlığımız layıkiyle tatmin olsun.

Kadın olmak işin en önemli şartlardan birisi değil mi? Bu erkekler bir süre sonra travesti çetesini oluşturacağı için, ilk eğitimleri senden geçmeli. Sonraları, bu sana yol, su, hizmet olarak geri döneceğinden, bu nokta çok mühim. Hatta bazı travestiler kocalarını öyle severler ki, onların homo olduklarını söylerler. Adam gitmesin diye kocalarını sikerler bile. Düşünün, adam gidip başkalarına verirse, bizim kızın kadınlığı ne hale gelir? Mazallah, “Bizim kız aslında gizli adammış, aslında kız bile değilmiş” derler.

Erkeği ibneleştirip “Başka erkeklere verdiğini söylerim” diyerek kocalarını ellerinde tutmaya çalışan bir grup daha vardır. İlişkilerde kadınlık ve erkeklik gibi çok kritik roller bu şekilde paylaşılmış olur.

Rahat olun. Bir kadın, bir de erkek vardır.

“Aman, kadın diğer travestilere karşı beni utandırmasın”,

“Aman, herif gider başka travestilere verir de, benim kadınlığımı üç paralık eder”,

“Sikilmek istiyorsa, sikeriz alim allah!”,

“Aman herif başımızdan gitmesin; dövsün, paramı yesin, horlasın, dert değil”

“El aleme ne deriz? Ne lazımsa gereğini yapar, kocamızı başımızda tutarız” diyerek devam edenler var.

Bunlar etrafa karşı acı kadını oynarlar da yine kendilerini çok ezdirmezler. Ama, sadece adam sikiyor, travesti veriyorsa, olayın rengi biraz değişir. O zaman orta sınıf “beyaz kadın”ı oynarlar. Öyle evleri vardır ki bu tür travestilerin, yemin ediyorum, biyolojik kadın olsalar inanın telli duvaklı gelin olurlardı. Kız, düpedüz kız oğlan; yok, hatta bakire kalırlardı. Kalmasalar bile tek bir kişiye en fazla iki kişiye verirlerdi. Bunlar sevişmezler. Verirler ama ne verirler bilmem. En iyi yemekleri yapanlar, bulaşık yıkayanlar hep bu grup içinden çıkar. Ütü yapanları bile vardır bunların. En iyi hizmet onlardadır. Erkekleri ayrılmak istese de onlar ayrılmaz. Biyolojik bir kadını paylaşırlar, sorun olmaz ama başka bir travestiyle aldatılmayı asla sindiremezler. Bu bile kocalarından ayrılmaları için gerekçe olmaz. “Acı kadını”dır bunlar; çilekeştirler. Tıpkı analarımız gibi…

Helal olsun diyesim var benim bu grubun mensuplarına. Orta sınıf beyaz kadın gibi olmaya çalışanlar içindekilerin bazıları, düz beyazlıkla yetinmez. Bembeyaz, hatta açık beyaz olanları vardır. Evlerinde kedi, köpek gibi, en pahalısından, en sevimli ve en traşlısından, bir kokoş ev hayvanı mutlaka vardır. Anne baba olur da yavru nasıl olmaz? Olmalı. Bir yavruları mutlaka olmalı. Ben sekiz sene boyunca, bir kadın olarak, tek başıma Pakize’me nasıl baktım a dostlar; bir bilseniz! Neler çektim bir bilseniz! Kızımla ben, oy oy, anasız, babasız, kocasız pek rahattık. Ama Pakize ille bir baba istedi. Ben de Ela’ya verdim yavrumu, Yıllarca babasız büyütmüştüm. Şimdi rahat. Bir babası var. Duyduğuma göre havlıyormuş bile.

Daldık Pakize’ye, meseleyi unuttuk. Hayatımda Pakize kelimesi için emniyette neler çektiğimi bir bilseniz; Pakize lafını bir daha bir daha duymak istemezdiniz.

Gene bu grup travestilerin evlerinde masa örtülerine, dantellere bile rastlamak pek muhtemeldir. Kadın olunur da televizyon, sehpa örtüsü nasıl olmaz?

Biraz daha aşmış, sınıf atlamış travesti grubunda görülen özelliklere gelince; en başta, bunlar zeki ve enteldir. Erkeğin de çalışması gerektiğini filan düşünürler mesela. Moderndirler. Evleri elektirikli eşyayla donatılmıştır. Teknoloji manyağıdırlar. Bunlar için kocanın, evin ve arabanın görünümü her şeyin önünde gelir. Valla baksan, “kötü travesti işte” dersin ama herif manken gibidir. Çok yakışıklı çocuklar bulurlar kendilerine. Bunlar ayrıca kocalarını gruba falan sokarlar. Kocalarının en pahalı yerlerden giyinir, kıyafetleri gösterişlidir. Herif de ona alınan kıyafeti gösterir hani.

Ne yalan söyleyeyim valla, ben en çok bu tür enişteleri severim. Kızları köle gibi kullanan enişteler de çok fantastik gelir bana. Beni çok tahrik ederler. Şart değil tabi. Benim felsefem: “Bir enişte olsun da, nasıl olursa olsun.” Bilirim, travestiler en iyisini seçer. Seçimlerine burun kıvırmak olmaz. Buna rağmen eniştelerim yatmak için ısrarcı olurlarsa, valla “yok” demem. Eski yıllarda yattığımı söylediğim eniştelerim için kızlar sanırım kocalarını tembihliyor. “O Gani var ya? Yatar, yuva yıkar, yattığını da gizlemez hemen söyler haaa!…” “Yuva yıkan” diyorlar ki, itibarım üç paralık olsun. Atalarımız ne demiş: yuva yıkanın yuvası olmazmış. Dememiş mi? Demiş. “Yuvasız kuşlar gibi” şarkılarıyla büyümedik mi hepimiz?

Bu arada, yuvanın dişi kuş tarafından yapılması meselesini unutmasak iyi olur. Artık dişi kuş olduysan yuvayı da sen yaparsın. Gerçi bir travesti kuş bu konularda ne yapar ne eder pek bilmem ama…

Şimdi sıra, en tehlikeli travesti kocası grubundan bahsetmeye geldi. Bunlar basbayağı bir kültür oluşturmuştur. Travesti kocası olmak bu grup için bir meslek yerine geçer.

“Ne işle uğraşıyorsunuz?”

“Travesti kocasıyım…”

O kadar kurumsallaşmış bir grup oluşturmaktadır bunlar. Bunlar travesti kocası olma branşında kariyer yaparlar. Toplumda genellikle bunlar “gavat” şeklinde tabir edilir. Mesaileri budur. Diğer travesti kocalarıyla sosyalleşirler. Kızlar da (yani travesti kızlar) sadece kocalarının müsaade ettiği kızlarla konuşur. Kız işe gider, travesti kocaları bir araya gelerek karılarından aldıkları paraları en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını arar. Ne bileyim işte, uyuşturucu olur, başka kızlara gitmek olur, muhtelif…

Bunların aslen biyolojik kadın sevdikleri filan da söylenir. Zaten travestiler kocalarının kadınla yatmasına pek aldırmaz; bir başka travestile meyletmişse sorun vardır. Kadına eyvallah, ama ibneyi sikmek yasak!

Bu tür eniştelerimin şakası yoktur. Elleri ağır olur. Cezaevi işi bir faça mutlaka bulunur. Bu enişte beylerle arayı iyi tutmakta fayda vardır. Ne zaman dövüp ne zaman tecavüz edeceği belli olmaz. Hatta gasp filan da vardır bunlarda. Çete teşekkül etmiştir. Biz zavallı travestiler maalesef birçok mağduruyetimizi, çektiğimiz bir çok sıkıntıyı, eğitimsizliğimizle geldiğimiz yerler belli olduğu için, şehrin en lüks yerlerinde yaşamamıza izin verildiği için, şehrin göbeğinde varoşu yaşatarak, zor yaşamımızı daha da zor bir hale sokarak, sistem seni ittikçe bulduğun ilk yılana sarılarak, sürünerek, travesti çetelerini besleyerek, kendimize böyle bir yaşam yaratırız. Orta sınıf biyolojik kadının çektiğinin iki katı, bizim sırtımızdadır.

Sevilmediğimiz yerleri sevmek için hepimiz o kadar istekliyiz ki; kocamız sevmiyorsa, para vererek sevmesini kolaylaştırırız. Ya, adam seni sevmiyor, her şeyini kullanıyor, evini, arabanı, bedenini, ruhunu!… Yeter ki sevsin. Biz veririz . Babamız sevmiyorsa, ona da para veririz. Dinimiz bizi sevmedikçe daha sofu müslüman oluruz. Asker sevmez, kolayından çürük raporu verir; hayır. Biz en alasından askeriz. Bu ülke bizi sevmez ama biz sapına kadar Türk’üzdür. Vergi verir, onu hoş tutarız. Vergimizin adı bile “Kabahatler Kanunu”; düşünün. Valla dir dir dir… Veririz de veririz…

error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti