travestitravestiler | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 75

Seks İşçileri Travestiler

Seks işçilerinin tabulaştırılmış ve düşmanlaştırılmış coğrafyasında yaşanan hakikatlere yabancıyız. Toplum ve devlet seks işçileri konusundaki ikiyüzlülüğü ile yüzleşemiyor.

“İnsanları asla yargılamayın.
Çünkü ne yaşadıklarını bilemezsiniz,
o sahte gülümsemelerinin altında belki hayal kırıkları saklıdır.”
Demi Lovato

Mesleklerinin geçmişi Sümerler’e kadar dayanıyor. Açık dışlanma ile gizli kabul arasındaki soğuk yaşamın acı hikâyelerini yaşayan seks isçilerinin hakikatlerine açacağız köşemizi ve vicdanımızı. Bir nebze de olsa seks işçileri hakkında farkındalık yaratalım istedik.

Şiddetin, dışlamanın, hak ihlallerinin, cezaların, güvencesiz ve sağlıksız çalışma koşullarının acı hikâyelerinin içinden seslenen seks işçilerine kulak verilmeli.

Onların söyleyecek sözleri, anlatacakları dertleri ve hikâyeleri var. Dinleyecek kulak, anlayacak toplum ve hissedecek vicdan arıyorlar. Toplumun belleğine isimleri; o..spu, fahişe, eskort, hayat kadını, genelev kadını, travesti, ibne, dönmeler vs olarak yer edinmiş.

Devlet ve toplum, bu isimlendirmelerin içindeki acı hikâyelere, mağduriyetlere ve bunu yaşayan seks işçilerinin dünyalarına kör ve vicdansız! Polisin keyfi baskısı, takipleri ve cezalandırılması gündelik hayatlarının rutin parçası oluyor. Toplumsal dışlanmanın ve düşmanlaştırmanın ürünü olan cinayetlerin ve linç̧ girişimlerinin adreslerinde ikamet eden de onlar.

Siyasetin, toplumun ve muhafazakârlığın küfürler dünyasında “kirliler”, “ahlaksızlar”, “pislikler” ya da “istenmeyenler” olarak etiketlenen de onlar! Onlara “o..spu” ya da “kötü yola düşmüş” diyen “ahlak” ve “namus” bekçileri, gece onlara müşteri oluyor. Seks işçilerinin tabulaştırılmış ve düşmanlaştırılmış coğrafyasında yaşanan hakikatlere yabancıyız. Toplum ve devlet seks işçileri konusundaki ikiyüzlülüğü ile yüzleşemiyor.

Seks işçiliğinin diğer meslekler kadar meşru görülmesi gerekiyor. Seks işçilerine saygının yanı sıra çalışma koşullarının insanileştirilmesi için ekonomik, sosyal, hukuk ve toplumsal haklarını desteklemek için tüm toplum kesimlerinin ve devletin geleneksel ezberini bozması gerekiyor.

Toplum ve devlet tarafından dışlanmaya ve itibarsızlaştırmaya maruz bırakılmaları, asla kabul edilmez bir hak ihlalinin ötesinde suçtur! Aksine insan hakları ekseninde talepleri karşılanmalıdır.

Ötekilerin de ötekisi haline getirilmiş seks işçilerine yönelik vicdansızlık, adaletsizlik ve insanlık dışı hikâyelerini dinlemeliyiz.

Nedir bu hikâyeler?

Evleri mühürleniyor ve kurşunlanıyor. Komşuları dışlıyor, taciz ve şikâyet ediyor. Cinsel hizmet satmak ve satın almak yasalarla cezalandırılıyor.

Çünkü devlet aklına, yasalarına ve politikasına göre “seks işçiliği” ile “insan ticareti” yapan mafyayı ve çeteleri eşdeğer tutuluyor.

Horlanıyorlar. Şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorlar. Baskılar, yasaklar, keyfi cezalar, gözaltılar ve önyargılarla kriminalize ediyorlar. Yaşam boyu fiziksel ve psikolojik zarar nedeniyle büyük travmalar yaşamaktalar.

Yasal ve sosyal güvencelerden yoksunlar. Devletin, toplumun, sömürücülerin, pezevenklerin ve çetelerin kurbanı oluyorlar.
“Genelev” gibi mekânları kapatılarak, seks işçileri sokaklara, korunmasız ve güvenliksiz alanlara itiliyor. Yoksulluk, evsizlik, şiddete ve tecavüze maruz kalmış öyküleriyle marjinalleştirilmekte ve sömürücüler tarafında avlanmaya müsait savunmasız bireyler haline getirilmektedir.

Seks işçilerinin meslek hastalıklarından koruması için, cinsel sağlık ve üreme sağlığı gibi koruyucu sağlık hizmetlerine erişimleri zorlaştırılmıştır.

Kimi Avrupa ülkelerinden seks işçileri, “Birlikte güçlüyüz – Bireysel kalırsan dilenmek zorundayız” çağrısıyla sendikalarını kurdular.

Türkiye’de ise seks köleliğinden, seks işçiliğine ancak örgütlü olarak kavuşacaklarını ifade eden Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, 14 – 15 Mart 2015 tarihlerinde Best Otel Ankara’da, Seks İşçilerinin İnsan Hakları Konferansı’nı düzenliyor. Detaylı bilgilere http://www.kirmizisemsiye.orgsayfasından ulaşabilirsiniz.

4 Yanlışın 1 Doğruyu Götürmediği Travesti Seçimi !

“LGBT olsun çamurdan olsun” yaklaşımının ötesinde LGBT’lerin siyasetle ilişkisini temsile indirgemeden siyasete katılım meselesini de sadece LGBT’lerin katılımı olarak değerlendirmeden bu alanla ilişkilendiğimizde, ittifaklarımızın arttığını fark edeceğiz.
İbneliğin şanındandır kelime oyunlarını pek severiz! Dil ayrımcı ideolojilerin kendilerini en çok açık ettiği alanların başında gelir.  Doğal olarak dil ile uğraşmak aynı zamanda bir varoluş mücadelesidir. Ancak son on yılda özellikle internetin yaygınlaşmasıyla dille uğraşmaya zaman kalmadan harfler, kelimeler dolaşıma giriyor. Değişiyor, eğilip bükülüyor.
2001 yılı Baharankara buluşmasında sanırım “aktivist” kelimesi uzun uzun tartışıldı. Tartışmaların yoğunlaştığı konu, “aktivist” kelimesine ekstra olumlu bir yükleme yapılmasının bir anlamı olmadığı üzerinden şekillendi. Eşcinsel, biseksüel ve transların kendi varoluşlarını gerçekleştirmek için verdikleri kişisel mücadelenin önemli olduğu ve bu alanda bir şeyler yapan insanlar için bu meselenin aynı zamanda varoluşsal bir mesele olduğunun altı kalınca çizilmişti. Bu yüzden Kaos GL geleneğinden gelen insanlar kendilerini çok fazlaca “aktivist” olarak nitelendirmezlerdi.
2006 yılında, o dönemki eşcinsel, biseksüel ve travesti ile transeksüel örgütlerin bir araya gelmesiyle çatı bir örgütlenme kurulmaya çalışılmış ve “LGBTT” kısaltması devreye girmişti. Politik olarak kısaltma eylemine itiraz etsek de “En azından iki ‘T’ye gerek yok” ısrarımız karşılığını bulmamıştı. Kaos GL kendi ürettiği materyallerde “LGBT” kullanmaya devam ederken hareket ve o dönem resmi olarak dernekleşen bütün yapıların isminde ikinci T hoş bir hatıra olarak kaldı. O dönem toplantıda olan trans aktivistlerin ısrarı, trans kadınların çoğunun kendisinin de kendilerini travesti olarak adlandırıyor olmasından kaynaklı idi. Zaman içinde en azından hareketin translarla ilişkisi güçlendi de kendine “travesti” diye nitelendiren trans kadın sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar azaldı.
O dönemlerden kalan ve ikinci T kadar kolay atamadığımız bir “birey” meselesi var ki halen sık sık karşımıza çıkıyor. “Kısaltma”dan neyin kısaltması olduğu anlaşılmadığı için sonuna “birey”, “bireyler” kendiliğinden eklendi ve her yerde yaygın olarak da kullanılıyor. Sanki lezbiyen, gey, biseksüel, trans kelimeleri zaten insanı yani bireyi tanımlamıyormuş gibi yanlış kullanım aynı zamanda eşcinsel, biseksüel ve translaın maruz kaldığı ayrımcılık ve ihlalleri de “bireye” indirgeyen ve kolektif bir sorun olarak görülmesini engelleyen; grup olarak kabul edilmelerinin de önünde engel oluşturabilecek bir durum. Mümkün oldukça bundan kaçınmak gerekiyor…
“LGBT hareketi” kısaltma tanımı üzerine de çok fazla tartışmadık! “Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir” mottosu olan bir hareketin kendisini neye karşı mücadele ettiği üzerinden tanımlaması daha anlaşılır bir hareket olmamıza katkı verecekti. Heteroseksizm karşıtı hareket, homofobi- transfobi karşıtı hareket veyahut belirli alanlarda örneğin eşcinsel, biseksüel ve transların insan hakları hareketi; eşcinsel, biseksüel ve transların siyasi temsil mücadelesi gibi mücadele alanı ya da politik duruş üzerinden tanımlamalar yapmak sanki daha işimizi kolaylaştırır gibi geliyor.
Bu yazıyı yazmaya iten süreç ise kendisini “LGBT aktivisti” olarak tanımlayan Gülistan Aydoğdu için bazı arkadaşlardan yükselen “Gülistan LGBT değil ki” gibi sesler… Evet Gülİstan LGBT değil, zaten tek bir insanın LGBT aday olması da pek bir mümkün değil!
Bu konuda daha önce hem sosyal medya üzerinden paylaştım hem de kendisine Kaos GL’yi ziyaret ettiğinde dile getirdim: Pelin Kalkan, ben LGBT adayım demiyordu! Ben feminist adayım ve açık lezbiyenim diyordu. Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Daha önce de birkaç kere tekrar ettiğim gibi lezbiyen, gey, biseksüel ya da trans olmak kendi başına aday olmak için yeterli değil, adaylığını Pelin feminist olması üzerinden tanımlıyordu ve bu süreci aynı zamanda feministlerle örgütlemeye çalıştı. HDP ve CHP yerel seçimlerde hareketin içinden isimler, özellikle Siyasi Temsil Platformu aktif üyelerini aday gösterdiler. Ancak o dönem Boysan ve Sedef dışında İstanbul’dan aday olan üçüncü ismin hareketle, aktivizmle de bir ilişkisi yoktu. Aday oldu ve kendisini tanıdık. Yani her zaman “açık LGBT” olması da tek başına yetmeyebilir.
Gülistan Aydoğdu adaylığını açıklarken pek doğal olarak LGBT aktivisti olduğunu söyledi. Peki, mevcut “LGBT dostu” heteroseksüel politikacılardan farkı ne sorusunun yanıtı ise çok basit: Gülistan, LGBT’lerle dayanışan bir heteroseksüel değil, LGBT örgütleri için aktif sorumluluk alan ve örgütlenen bir heteroseksüel. Ve bulunduğu her yerde, örneğin Van Depremi sonrasında, Suruç’a dayanışmaya gittiğinde, Dersim festivaline gittiğinde söylediği gibi seçim sürecinde bunu belirtiyor.  Veyahut, “Kaos GL Ankara Merkeze sıkışıyor Tuzluçayır Halkevleri’nde bir şeyler yapabiliriz” üzerinden Kaos GL’yi Mamak’a taşıdığında; Yönetim Kurulu üyesi olduğu Çorum Köy Derneği’nin genel kuruluna Kaos GL’yi davet ettiğinde yaptığını yapıyor.  Sanırım şunun altını çizmek de yarar var: Gülistan Aydoğdu, HDP kurulduğundan beri parti içinde farklı pozisyonlarda sorumluluk alan biri ki, Ankara merkezi açacak birini parti istihdam edemediğinde nerdeyse bir üç ay gönüllü olarak her gün parti merkezini açtı. Gülistan bu açıdan baktığımızda “LGBT aktivistiyim” diyerek listeye girmedi. Zaten HDP’li bir aday olarak LGBT aktivisti olduğunu bulunduğu her yerde belirttiği gibi aday adaylığı sürecinde belirtti. “Dernek üyeliği mi kriter” diye ezber bir soruya karşılığı ise gene Ankara listelerinden yanıt vermek mümkün: Gülsen Ülker, homofobi ve transfobi karşıtı bir feminist olarak her daim LGBT hareketiyle dayanışma içinde oldu. 2006 yılından beri Kaos GL Derneği üyesi ancak Gülistan gibi doğrudan LGBT örgütleri içinde örgütlenmeyi tercih etmedi. Yani bir kişinin kendini kişisel olarak hiç sevmediğim “LGBTİ aktivisti” olarak değerlendirmesi için benim açımdan tek başına homofobi-transfobi karşıtı bir tavır sergilemesi yetmiyor. Aynı zamanda bu örgütlenmeler içinde aktif bir şekilde sorumluluk alması gerekiyor. Açık lezbiyen, gey, biseksüel ve trans adayların olmasını önemsiyorum, siyaset alanında açık kimlikleriyle mücadele etmeyi tercih eden Boysan Yakar’ı ve Sedef Çakmak’ı takdir ediyorum, yukarıda söylediğim gibi Pelin’in aday adaylığı sürecinde kamuoyuna verdiği mesajın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak bütün bunlara rağmen -ki siyasetle ilişkimizin “temsile” indirgenmemesi gerekir türküsünü hep birlikte söylediğimiz zamanlarda- “açık LGBT aday” ile “LGBT aktivisti” aynı şey değil ifadesini sürekli vurgulamaya gerek olmadığını düşünüyorum. Gülistan’ın heteroseksüel bir kadın olarak kendisini “LGBT aktivisti” tanımlamasını ve mücadelesinin önemli unsurlarından birinin homofobi ve transfobi karşıtı mücadele olmasına da; siyaset alanında ve LGBT camiamızda yarattığı kafa karışıklığının kendisinin de siyaset alanını queerleştirdiğini düşünüyorum.
Daha önce bu konuda yazdığım birkaç yazıda belirttiğim gibi bizim durduğumuz yerden bakıldığında “LGBT olsun çamurdan olsun” yaklaşımının ötesinde LGBT’lerin siyasetle ilişkisini temsile indirgemeden siyasete katılım meselesini de sadece LGBT’lerin katılımı olarak değerlendirmeden bu alanla ilişkilendiğimizde, ittifaklarımızın arttığını fark edeceğiz. Bu yüzden de şu noktadan sonra “LGBT aday mı” yoksa “LGBT aktivist mi” tartışmasının ötesinde SPoD’un LGBT Dostu Yerel Yönetimler çalışmasında yaptığı gibi adayların homofobi ve transfobi karşıtlığını görünür kılarak siyaset alanıyla ilişkilenmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bu yazı vesilesiyle Kaos GL Derneği üyeleri Eskişehir’den HDP’den milletvekili adayı Barış Sulu’ya, Ankara’dan HDP’den milletvekili adayları Gülsen Ülker’e ve Gülistan Aydoğdu’ya başarılar diliyor ve tebrik ediyorum.

Bir Harften Bir Kimliğe Ulaşan Travestiler

Hepimizin bir şey olduğu ya da bir şey olduğumuzu iddia ettiğimiz, ama içi hiç bir zaman dolmayan kocaman cümleleri bir çırpıda söyleyebilme konforundan vazgeçmek istemiyoruz. Hepimiz Çingene’yiz mesela ama hiçbirimiz “esmer” bir tenin yükünü taşımıyoruz. Hal böyle iken bilerek veya bilmeyerek çok cici söylemlerimiz oldukça; haksız, üstten, otoriteryen, dayatmacı sistemin küçük sevimli askerlerine dönüşüyoruz. Hepimiz Çingene değiliz çünkü bir kimliği “sahiplenme”, “üstüne alma” çabası; “iyi niyetli” bir haksızlığa dönüşüveriyor kolayca.
Bacağımdaki ağrı her geçen dakika artıyor ve saatler geçtikçe yürüyemez hale geliyorum ve sonunda yere yığılıp kalıyorum. Sağ bacağım artık bana ait değil gibi hissediyorum, ağlamaktan başka ne yapacağımı bilemiyorum. Hayatım boyunca devam edecek bir ıstırabın gönüllüsü oluyorum. Hormon iğnemin yanlış damara vurulmasıyla başlayan ve yaklaşık 30 saat süren sakatlığım ve dayanamadığım acıya rağmen 112’yi arayamama korkum, içimden yükselen, “Ne hormonu kullanıyorsun, sigortan var mı, bu kimlik senin mi” sorularına nasıl direneceğim endişesinden geliyor.
Neden bunları yaşıyorum sorusuna verilecek o kadar çok yanıt var ki… Acı içinde kıvranıyorum çünkü devlet benim herkes gibi hastaneye gidebilmeme engel oluyor, daha önce hastane koridorlarında yaşadığım sayısız ayrımcılık, dışlama, ağlatma, bir insan olduğumu unutup panik içinde yanıtladığım ve soranın yüzünü hiç kızartmayan ama ne yazık beni mahcup eden ve her defasında neden bunlara yanıt verdim ki deyip kendime kızdığım deneyimler, bacağımın ağrısını çekmeye razı olmam gerektiğini söylüyor.
Kimse bilmiyor neden kambur yürür bir trans erkek, kimse bilmiyor sesine nasıl yabancılaşır? Adliye koridorlarından hastane koridorlarına çekingen ürkek adımların artık yaşamaktan yorulmuş bu bedene neler yaptığını bilmiyor kimse.
Hepimizin bir şey olduğu ya da bir şey olduğumuzu iddia ettiğimiz, ama içi hiç bir zaman dolmayan kocaman cümleleri bir çırpıda söyleyebilme konforundan vazgeçmek istemiyoruz. Hepimiz Çingene’yiz mesela ama hiçbirimiz “esmer” bir tenin yükünü taşımıyoruz. Hal böyle iken bilerek veya bilmeyerek çok cici söylemlerimiz oldukça; haksız, üstten, otoriteryen, dayatmacı sistemin küçük sevimli askerlerine dönüşüyoruz. Hepimiz Çingene değiliz çünkü bir kimliği “sahiplenme”, “üstüne alma” çabası; “iyi niyetli” bir haksızlığa dönüşüveriyor kolayca.
Stonewall’u ayağa kaldıran; bir travestinin, sokakta ucubeye dönüşmüş bedenini özgürce yaşama haykırışı ve transların en edepsiz en bacak omuza en dişe diş beden hapishanesinden çıkmak haykırışını örgütlüyor ve dünyayı sarıyor.
Bir transın 5 yaşında kurmaya başladığı hayale, okulda etek giyerken her gün ve her gün, istemediği sevmediği bir isimle çağrılırken her gün, evden çıkarken sarıp sarmaladığı memesine, incelttiği sesine, çocuk yaşta başladığı ve ölene kadar temrin ettiği  “ben gördüğünüz şey değilim” haykırışını içinizde duyabiliyor musunuz?
Öldüğümüzde bize dokunmak istemeyen, cesedimizden dahi korkan ve cenazemizi erkişi/hatunkişi olarak kaldıran ve yaşarken bu kaygıları aklımızdan çıkarabildiğimiz tek bir an yokken, tüm dünyada bize ait olan kimliğimiz bir pazarlama nesnesine dönüşüyor ve bir çırpıda çıkıyor ağızdan “hepimiz travestileriz” diye.
Hayır, hepiniz travesti değilsiniz neden olasınız ki zaten ya da buradan mı geçmeli birlikte örgütlenmenin yolu.
Beden, tek başına bir mücadele alanıdır ve içinden çıkmak için ölmek yetmez, beden gözlerinizin altındaki çizgilere, adımlarınıza, ellerinize ve tüm zerrelerinize sinmiş bir bilinmez kara delikken, esmer tenin ağırlığı bir sloganın yıkacağı basit bir çağrışıma indirebilir mi?
Birlikte mücadelenin belki de en önemli en samimi yanı kimliklerimizi heteronormatif ikili cinsiyete kurban etmeden yani kimsenin travesti, eşcinsel, Kürt, Ermeni olmasına gerek kalmadan ama bir özne olarak kimliğin yapısal farklılıklarını, gündelik yaşam pratiğimizdeki farklılıkları aklımızdan çıkarmayarak yan yana yürüyebildiğimizde daha umut verici bir güne uyanabiliriz. Dilerim o günler yakındır halen yaşamaya dair bir inancım varsa bir gün bir dakika bir saniye bile olsa bu düşü görebilmek içindir.
error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti