travestidiyarbakır travesti | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 138

Travesti Ön Yargı Problemi

 ”Uzaktan baktım bir karataş,yanına gittim dört ayak, bir baş” bilmecesini bilmeyenimiz yoktur herhalde.Cevapsa uzaktan taş gibi görünen kaplumbağadır.Ön yargılarımızda tıpkı bu bilmece gibidir.

Ülkemizde kadın olmak suç,travesti olmak suç,çocuk olmak suçtur.Zannımca nefes almamızda suç sayılacak yakında.Yanımıza mini etekli bir bayan yaklaşınca kadınım erkeğim demez,döner bakarız.Oysa o kadının giyim tercihidir.Bu ben her an ilişkiye girmeye hazırım mı demektir?Ben çocukken saç bandı takan kadınları hayat kadını sanardım.

Gerek yetiştiğim ortam gerekse yaşadığım şehir biraz bağnazdı.Kadının saçı açık bir de boyalıysa kötü kadındır,makyaj yapıyorsa kötü kadındır,kısa etek giyince kötü kadındır,hatta topuklu ayakkabı giyen kadın da kötüdür,o topluma göre.Sana ne kardeşim o bir insan ne isterse onu giyer,nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşar! Kadınlar toplumda böyle yargılanırken, “travesti” bireyler daha çok aşağılanır,yağmalanır,talan edilir…

Herkes travesti der burun kıvırır,onurunu kırar,aşağılar,dışlar vs. vs. ve kimse çıkıp neden hayatını böyle devam ettiriyorsun diye sormaz.Sormayı bırakalım itip kalkıp örselenmekten hatta gasp edip öldürülmekten,her defasında ilk hedef olarak gösterilmekten kurtulamazlar. Dünya geniş be kardeşim,herkesin ayrı bir yaşam mücadelesi var.Ömür dediğimiz üç gün..Yarına çıkacağımızın garantisi yokken neden bu düşmanlık, neden bu ön yargılar?

Travesti ve kadınların yatak odası sırları

Erkeklerin hayatlarını paylaştıkları travesti ve kadınlar hakkında bilmedikleri o kadar çok şey varki bir liste yapsak çok uzun bir liste çıkabilir. Erkeklerin bu konuda bilgisizlikleri partnerlerini önemsemediklerinden değil aksine kadınların bu sırlarını paylaşmak istemediklerindendir. Kadınlar karakterlerine göre bir çok farklılık gösterseler de tek bir ortak noktada buluşabilirler. O da seks hayatı ve istekler. Çiftlerin karşılıklı isteklerini konuşmaları en doğru olandır. Taraflar birbirlerini anlayıp iyi anlaşıyorlar ise kaliteli bir seks hayatına sahip olabilirler. Her iki tarafında bu konuda biraz taviz vermesi gerekiyor. Tek taraflı orgazm tavsiye edilmeyen bir durumdur. Partneriniz sizi ne kadar mutlu ediyor ise sizinde onu o kadar mutlu etmeniz gerekmektedir. Küçük oyunlar tatlı süprizler çözüm olarak önerilebilir. Seks hayatınızda yeni şeyler denemek heyecanınızı taze tutar. Kadınlar size ne istediklerini söyleyemedikleri için size çık davranamayabilirler. Bunu anlamanızı bekleyip yaratıcı olmanızı beklerler. Bu sizin elinizde hayal gücünüzü ve fantazi dünyanızı harekete geçirmenin tam zamanı gelmiş demektir. “Travesti” ve kadınlar genelde sabah uyandıklarında daha istekli olurlar. Yine de bir tavsiye kadınlar hakkında o kadar çok gizli nokta varki ; her kadın sabah seksini sevmeyebilir.

Travestiler ten ve koku uyumuna önem gösterir “Ankara travestileri” genelde koku uyumunu tercih etsede , “istanbul travestileri” tam aksine ten uyumuna önem veriyor. Bunun sebebi ise gayet açık kokularınızı hangi markadan tercih ederseniz edin , kalite yada fiyat farketmeksizin insanın en güzel kokusu ten kokusudur. Bir çok bayan parfüm kokusunu tercih etsede artık metroseksüel erkeklerin genel seçimi daha soft kokular olmaktadır. Günümüzde artık teninize uygun olan kokular bile tasarlanmaktadır. Partnerinizi etkilemek istiyorsanız onun sevdiği kokuları sizin teninizden algılamasına izin verin. Afrodizyak etkili kokular yatak odanızın vazgeçilmezi olacaktır. Travesti bireyler genelde bu tarz parfümleri partnerlerini etkilemek için özellikle kullanmaktadır. Küçük bir tavsiye çok fazla nikotin kullanan ve baharatlı yiyecekler tercih eden biriyseniz , oryantal kokular teninizde hoş durmayacaktır. Aksine karşı tarafa yoğun bir koku gideceğinden rahatsız edici bile sayılır. Sizlerin tercihi genelde çiçek ve meyve aromalı parfümler olmalıdır.

Kadına şiddete Hayır – Blog Travesti

Özge demek, iyi demek güzel demek, cana yakın demek..bir de canı var..cana yakın can..ne güzel isim.. Ancak ismine benzemedi demek ki kaderi..
Bundan bir kaç yıl evvel N.Ç. için de benzer temennilerde bulunmuş, yüreklerimize acı oturmuş, bağrımıza taş basmış, lanetler okumuştuk. Peki ya sonra ?
Mesela çok kıymetli hocam Yıldırım Fikret Urağ’ın Uçlar oyununu izlemiştim. Neredeyse tam da dünü, evvelsi günü anlatan.

Oyunun sinopsisinde;
“Bir gün, evine giren yabancı bir erkeğin, önce sözlü sonra fiziksel şiddetine maruz kalan kadının hikayesinin anlatıldığı ?Uçlar?da; kadın, erkeği etkisiz hale getirmeyi başarır ve bir anda kurban(!) rolü karşı tarafa geçer.Kadının kız arkadaşları eve geldiğinde ise,tecavüzcüsüne işkence yapan bir kadınla karşılaşırlar. O andan sonra herkes için, kendisiyle ve karşısındakiyle bir hesaplaşma başlar.

Toplumda yer etmiş ön yargılar ve öğrenilmiş çaresizlikler midir kadını kurban yapan? ”
diye yazıyordu ve oyunda neredeyse kadına hemcins arkadaşları dahi inanmakta güçlük çekiyorlardı.

Öncelikle bu yazıyı yazar iken kimseye yaranmamaya, egolarımı tatmin edip bir dahaki N.Ç., Medine, Özgecan vakasına değin susmamaya dikkat edeceğim.
Kadın olmak zor iş gerçekten. Hatta bunu iş olarak belirtmek ayrı bir yanlış ancak onu tartışmak bile yersiz. Kadın olmak Yaradan’ın bir hediyesi. Bütün bu nesillerin devamını sağlayan yegane bir kadın. Erkeğin milyonlarca sperme sahip olması, bir dişinin eksikliğinde tam anlamı ile bir hiç. Sadece bu açıdan bakıldığında bile, kadının erkekten milyon kat üstün bir varlık olduğu apaçık bir gerçek.Bu kadar basite indirgememek için, süt diye bir ürünün varlığı, doğum diye bir anın kutsallığı yeter. Gerçi böyle anlarda genelde bu iki kavram çok kullanılır.

Oysa milyonlarca sebep var kadını, kadınlarımızı baş tacı etmek için. Mesela her sabah annemin yaşım otuz (rakamla 30) olmasına rağmen bana camdan el sallayışı, evden çıkar iken, aman evladım üşütme, aman evladım dikkatli ol demesi bile yeter kadının kutsallığına ve beni çok seven sevgilimin yakamı bağrımı kapatması, geç oldu metro ile bırakma beni sen, onca yolu bir de geri döneceksin diyerek gecenin karanlığında kendi yol alması bile yeter. Hayatımdaki kadınlar beni çok düşünüyor, ne kadar da şanslı bir adamım. Peki ya biz onları ne kadar düşünüyoruz?

Kabul ediyorum, her şeyin bir doğası var, hepimizin görevleri bir nebze farklı, belki ilk çağlarda bile kadınlar toplayıcı, erkekler avcı olmuş. Oysa bu görev farklılığı insaniyet bağlamında bir ayrım yaratmamalıydı. Hiçbir zaman… Bugün artık daha çok kadın yönetici, çalışan ile iç içe birlikte yürüyoruz.

Daha çok kadın var siyasetin içinde.
Ben açıkçası bugün ortaya çıkan tablonun sadece erkeklerin üzerine inşa edilmesine karşıyım. Nedenine gelince toplumdaki her erkeği de şiddet bağımlısı, yanlısı olarak görmek, göstermek doğru değil. Sadece erkekler midir bu kadar şiddet olayının tek sorumlusu. Bana kalırsa, insani yargı ve değer kavramlarımızı baştan aşağı gözden geçirmemiz gerekiyor. Ne yazık ki, bu söylediklerim kadına şiddet uygulayan erkekleri kolluyormuşum gibi görünecek, oysa hiçbir bağı yok. Tek anlatmak istediğim durum, gerçek manada bu toplumda erkek gibi erkek, kadın gibi kadın olup da eziyet görüp, eksiklik çekenler ele alınmaz iken, özellikle şehirde yaşayıp, o parti senin bu eğlence benim gezen ve dünya umrunda olmayan fakat hatalı, kusurlu olduğu halde bir çıkar yolu arayıp, onu da bu tür yaşadığımız olaylar ile bağdaştıran insanlar, kadınlar ve erkekler için üzgün olamadığım durumudur.

Onlar için ne yazık ki elimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Ben zaten kendi özünde şiddeti, kavgayı hiç sevmeyen biriyim. Öfkelenmiyor muyum? Tabiki de evet. Karşımdaki bir bayana sesimi yükseltmiyor muyum, gayet tabi evet. Sevdiklerime bir şey yapmaya kalkan bir adam olsa döver miyim, ona da evet, ki bir kaç kez böyle tatsız olaylar başıma geldi ne yazık ki, metrobüste, takside vs. yerlerde.

Ancak hiçbir şekilde bir kadına bugüne kadar bir kere olsun ne küfür ettim, ne el kaldırdım. Hoşuma gitmeyen duruma sesimi yükselttim ve gerektiğinde çektim gittim. Şiddet bir erkeği ne yüceltir ne daha fazla erkek kılar. Buraya kadar ki bir kaç cümle kendi reklamım gibi oldu, fakat günümüzde dert anlatabilmek için böyle saçma sapan detaylara inmek zorunda hissediyor insan kendini.

Unutmayalım evlatlarının yollarını gözleyen nice kız babaları da var mesela. Mesela sevdiği kadına, özel gün, güzel gün demeden çiçek yollayan sevgililer, gece gündüz çalışıp eşine, kızlarına çok iyi bakan, en azından ele muhtaç etmeyen eşler de var.

Fabrikalarda vardiyası bittiğinde, taksiye çıkan, garsonluk yapan, veyahut babam gibi 30 yıldır esnaflık yapıp da bunun hepi topu toplasan 1 ayı bile tatil yapmamış, cumartesi-pazar, sabah-akşam nedir bilmemiş babam var mesela. Bunlara ilave olarak, bu ülkede erkek çocuğa da malum şey de yapıldı, yapılıyor. Belki de bugün toplumun bir çoğunun eşcinsel, travesti olarak dışladığı çoğu insanın geçmişinde, bir kazan dairesine kıstırılmak, çakmak ile korkutulmak gibi olaylar var da biz bilmiyoruz. “Suskunlar” dizisini izleyenler anımsayacaktır ne demek istediğimi.

Bence mesele kadın-erkek meselesi değil sadece. Gayet tabi kadınlarımızın son derece haksızlığa uğradığı, ikinci plana atıldığı, yaralandığı, itildiği, iyi niyetleri, duyguları ile oynandığı su götürmez bir gerçek ve bu zaten buzdağının bağıra çağıra görünen yüzü. Kaldı ki biz daha bu görünen yüzü değiştirememiş iken, sorunun temeline inmek gibi yersiz bir şey yaptığım için şimdiden özür diliyorum herkesten.

Cinsellik gibi özel bir şeyi sokağa indirgeyen, evlilik gibi kutsal bir meseleyi magazin sayfalarının manşeti yapar iken, kadın-erkek ilişkilerini oyuncak etmiş, her insanın özelini, özel hayatını kurcalar iken ve sanki herkes melekmişcesine karşısındakini çatır çatır yargılar iken, insanları ya tam kısıtlayıcı ya da tam serbest bırakıcı düşüncelere sahip iken, kısacası hiçbir konuda olamadığımız ölçüde “ölçülü” olamaz iken, bütün bu olanları yaşamamız kaçınılmaz sonumuz oldu, oluyor ve olmaya da devam edecek.

Tartıştığımız konulara bakıyorum, ya baş örtüsü ya mini etek.. Her şeyin bir yeri var, bir türlü ölçülü olmayı bilemedik, bilemiyoruz. Bu beden baştan ve kıçtan ibaretmiş gibi 20 yıldır dinlediğim tek husus bu, bu memlekette. Yapacak çok işimiz var bizim. İsviçre saat, çakı, matara yapıyor, bankacılığın tarihini yazıyor, bir sürü mucit, icat çıkarıyor, Amerika bulut iletişimi(cloud computing) geliştiriyor.

Bizim yapmamız gereken çok iş var. İspanya ekonomisi kötü halde bile neredeyse tüm spor branşlarında kadın-erkek derece aldı. Rusya ha keza öyle enerji zengini. Hepsini geçin Bhutan diye bir ülke var ve bu ülkede Mutluluk Bakanlığı var, Hindistan’ın hemen komşusu. Herkes mutlu bu ülkede. Bakın her ne kadar imkansızlıklarımız olsa da, lobilerimiz zayıf olsa da, çok çalıştığımız, kazandığımız paraları hak ettiğimiz sürece, verilen işi savsaklayarak yapmadığımız, aynı paralelde elemanlarımıza hakaret etmediğimiz sürece, başarılı olacağız. Çok okuyacağız önce, çok öğreneceğiz ancak az konuşacağız. Tabi bunu söyler iken böyle uzunca bir yazıyı yazıyor olmak biraz çelişkili farkındayım.

Hepsini toparlayacak olur isek, Çocuk Esirgeme Kurumlarında, bir sürü kız kardeşimiz bizleri bekliyor sevgi için, genelevlere kader mahkumu olarak düşmüş bir sürü bacımız var, eşinden zulüm gören bir sürü yengemiz var mor çatılarda.

Ünzile var mesela, kaç koyun ettiği sorulan.Ancak ne yazık ki, sadece toplumdaki uç noktalardaki kişilerin ve sanatçıların hak aramakta olması bütün bu çarpışmaların, hakkaniyet ile yaşamak isteğinin, gelir dağılımı eşitsizliğinin önüne geçilmesini engelliyor. Halk olarak da, birbirimizden o kadar koptuk ki, eylemlerimiz yersiz ve çapsız kalıyor. Sadece slogan atıyoruz, sadece saz çalıp, mum yakıyoruz.

Geçenlerde bir işçi sendikası alışveriş merkezine girip tüm katları dolaştı insanca sesini duyurdu ve harika bir fikirdi bence. Artık sivil toplumun farklı şekillerde sesini duyurması gerekiyor. Samsung’un işitme engelli Muharrem reklamı son derece ilham verici bu noktada. Boğaziçi Üniversitesi’nin görme engelliler için hikaye anlatma hattı da buna eklenebilir. Bununla birlikte sokağa çıkan gençlere yürü aslanım derken, bizden geçti evladım diyen dudaklar var mesela. Gençleri malum eski kuşakların ne denli acımasız bir şekilde oyunlarına alet ettiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Bugünkü tabloyu, Türkiye’yi Ortadoğululaştırma politikasının bir yansıması olarak görüyorum. Aslında tüm bu coğrafyada kadınına en çok değer veren ülkedir Türkiye, ki diğerlerini siz düşünün.

Dünümüze kadar bu coğrafyada kadınlar çok daha el üstünde tutulmakta ve aile yapısı çok güçlüydü. Oysa bu Ortadoğululaştırma politikasının eseri olarak, erkeklere seksüel açlığın pompalanması, kadının toplumdaki rolünün güçlenmesi ile erkeklere gereksiz eziklikler aşılanması-maaşın düşük, altında araban yok, adam olsan ayda 5000 TL kazanırsın gibi sözlerin olduğu evlilik programları vasıtası ile-akabinde kanka muhabbeti denilen günümüz gençliğinin kız arkadaşını bugün yedekte tut yarın lazım olur, abla deme lazım olur gibi iğrenç cümleler ile beslenmesi, kadına yaşı ve mevkii ne olursa olsun cinsel obje gözü ile baktırılması, toplumdaki sadece bize ait olan, abi-abla-yenge-bacı gibi kavramları ortadan kaldırıp doğrudan isim ile hitaba zorlanıp ilişki boyutlarının farklılaşması, spor salonuna sağlıklı ve uzun ömürlü olmak için değil de, daha çok kadınla yatmak için gidilmesi, rezidanslarda oturulup bir de metresim olmalıcılık ile yaşanması, eğlenceye gider iken, bilet alır iken, ortamda kaç hatun var kaanki demecilik ile ortamlara akılması ve daha bir sürü neden bugünkü koşulların oluşmasına tek tek ektiğimiz tohumlardır
Bu  oyunlara, bu politakalara esir olmamamız için kadın-erkek demeden uyanık olmamız gerekiyor. Hep birlikte ailelerimize sahip çıkmalı, eşlerimize, sevdiklerimize daha saygılı ve ılımlı olmalıyız. Kadına şiddete kesinlikle hayır, ancak bunu engellemek isterken aşırı feminizm odaklı konuşmaların da bu şiddeti tetiklediğini unutmamalıyız. Birileri hırs ile salt kadın egemenliği istiyor, o zaman bu da başka bir kadın-erkek eşitsizliği doğurur. Konuşmalarımızı yapar iken, yazılarımızı yazar iken, ülkemiz coğrafyasının sadece,

İstanbul, İzmir ve Ankara’dan ibaret olmadığını unutmamalıyız. Bazı meseleleri kadın ve erkek bireyler olarak tatlı dil ile çözebiliriz ilişkilerimizde. Dizilerde light erkek, yok maço, yok efendim soğan erkeği misin, kılıbık mısın gibi saçma sapan kavramlar ile insanları tetiklemenin alemi yok. Bir erkek hem kibar, hem centilmen, aynı zamanda ağır başlı ve söz dinleten olabilir. Bunun için tekme-tokata gerek yok. Bu öfkesini kontrol edemeyen insanların işidir. Kendimizi kontrol etmeyi öğrenmeliyiz, her anlamda.

Ve sayın erkekler, bir kadın ile bir şeyler yaşıyorsanız bu sizin özelinizde kalsın. Siz dürüst olun ki, karşınızdaki insan da size dürüst olsun. He baktınız, ortada bir yanlışlık var çekin gidin sadece.Şiddete başvurmanıza gerek yok. Başka bir şey değil. Siz gidip, düzgün, tertemiz kadınların hayatlarını karartıyorsunuz, bu hem çok büyük günah hem de yakışmıyor beyler hiçbirimize.

Yıl 2015 artık ortaçağlarda değiliz. Milenyuma girdik, geçtik. Ayrıca şunu da unutmayın, bu hayatta bugün kim ve ne olduğunun hiçbir önemi yok. Dün düşmüş insan bugün ayağa kalkabilir, belki kadıncağız hiç bilmediğimiz bir neden ile genelevde çalışmak zorunda kaldı, belki kaçırıldı, belki abisinden zulüm gördü, belki “travesti” oldu bir erkek, yine kendisini erkek ve adam sanan bir kansızın yüzünden ansızın.

Umarım, bu toplum ne bir başka N.Ç. ne bir Özgecan görür. Kadına şiddete sonuna kadar hayır. Ama mertçe ve dürüstçe..

Saygılar (Alıntıdır Radikal Blog)

error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti