travestigaziantep travesti | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 109

LGBTİ, Travesti Sağlıkla (da) İlgili Bir Kısaltmadır

Üremenin cinselliğin yegane gayesi olduğu düşüncesi, geleneğin, dinin, yasanın modern tıbba önemli miraslarından biridir.

Bir canlı türü olarak insanların soyunun devamı ile ilgili kaygılanmasını gerektirecek çok sayıda sebep bulunabilir. Bunların önemli bir çoğunluğu insanların birbirlerine ve yaşadıkları çevreye yaptıklarıyla ilgili gibi görünmektedir. Yine de, birçok insana cinsellik neden var diye sorulduğunda ilk akla gelen yanıt “türün devamı” olacaktır. Evet, cinsellik insanların üremesi, soyun ve türün devamı için gereklidir. Ancak cinsellik sadece soyun devamı amacına mı hizmet etmektedir? İnsanların cinsel davranışları üreme hedefine yönelik olanlarla sınırlı mıdır?

Uzun bir dönem kurumsal tıbbın bu soruya verdiği cevap ‘evet’ olmuştur. Tıp, bilimsel referansları olan bir klinik uygulama alanı olarak, toplumsal düşünce ikliminden diğer bilim alanlarından daha az etkilenmemektedir. Üremenin cinselliğin yegane gayesi olduğu düşüncesi, geleneğin, dinin, yasanın modern tıbba önemli miraslarından biridir. Cinselliğin tıbbın konusu haline gelmesinin tarihi incelendiğinde, Batı’da cinselliğin sadece üremeye yönelik olduğunda sağlıklı, normal, kabul edilebilir görüldüğü bir düşünce atmosferinin hakim olduğu görülecektir. Biyoloji ve evrimle ilgili heyecan verici yeni görüşler, geçmişten kalan değerlerle kaynaşarak bu dogmanın yerleşip yaygınlaşmasına neden olmuştur. Üremeye yönelik olmayan cinsel eylemlerin ardında patoloji aranmış, bu davranışların yinelenmesinin kişinin bedensel ve ruhsal iyilik haline olumsuz etkileri ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Örneğin bugün hiç de bu gözle değerlendirilmeyen mastürbasyonun, edinilmesi tehlikeli bir alışkanlık olup, engellenmesi gerektiği, yinelenmesinin kişinin akıl sağlığını bozmakla kalmayıp fiziksel hasara da neden olacağına inanılmıştır.

Oysa insan cinselliği, evrimin temel ilkelerini dışlamayacak şekilde, diğer canlılardan farklılaşarak gelişmiştir. Üreme cinsellik yoluyla olsa da, cinsellik hemen hiçbir zaman sadece üreme amaçlı olmamıştır. Haz almak, haz vermek gibi temel işlevlerin yanı sıra, cinsellik iki insan arasında duyguların yoğun ve samimi bir ifade biçimi olarak önemli bir rol oynamıştır. Cinsellik üremenin olası olmadığı dönemlerde, üremeyle sonuçlanmayacak şekillerde yaşanagelmiştir. Günümüzde, genel olarak cinsel davranışa eşlik eden temel kaygı üreyebilmek değil, üremeden cinsel birliktelik yaşayabilmek gibi görünmektedir. Cinsellik insanların alabildiğine çeşitlilik ve zenginlik kattığı bir kültürel birikim alanı haline gelmiştir. Birey ve ikili ilişkilerin ötesinde, kişinin kendi cinselliğini nasıl anladığı, tanımladığı, ne gibi istek, fantezi ve düşünceleri olduğu, bu doğrultuda başkalarıyla ilişkilenme biçimi gibi birçok özellik toplumsal yaşamın hemen her alanında boy göstermektedir. Toplumsal ve bireysel olanı düzenlemeye çalışan her iktidar odağı böyle bir alanı denetlemeye girişmiştir. Dolayısıyla üremeyle ilgili temel bilgiler durağan ve evrensel gibi görünse de, insan cinselliğiyle ilgili, kültürel olarak ifadesi değişken olabilen, açık gizli geniş bir çeşitlilikten söz edilebilir.

İnsan cinselliğinin çeşitliliği, kişinin kendisini hangi cinsiyete ait gördüğü, hangi cinsiyetten hissettiği şeklinde tanımlanabilecek ‘cinsiyet kimliği’ni, kişinin cinsel ve duygusal ilgisinin hangi cinsiyete yönelik olduğunu ifade eden ‘cinsel yönelimi’ de kapsamaktadır. İnsanlığın başlangıcından beri, her tarih ve coğrafyada, her insan topluğunda kendini bedensel olarak sahip olduğu cinsiyet özelliklerinden (‘bedensel cinsiyet’) beklenen cinsiyetten farklı hisseden bireyler (transgender) ve cinsel yönelimi kendi cinsine yönelik olan bireyler (eşcinsel ve biseksüeller) bulunmuştur. Tıp ve psikiyatri, sağlık ve hastalık arasındaki sınırı, geçmişten gelen üremeye yönelik olma/olmama ölçütü üzerine kurduğundan, insan cinsel yelpazesinin bu yönü uzun bir süre ‘hastalık’ damgası taşımıştır.

Sağlık sadece hastalık ya da sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam bir iyilikhali olarak tanımlanacaksa, cinselliğin beden yapısı, işlevleri ve üremeyle ilgili olmayan, farklı boyutlarıyla cinsel kimlikle ilgili yönleri de sağlık çalışanının gündeminde olmalıdır. Eşcinsellik ve biseksüellik kırk yıldan uzun zamandır psikiyatri tarafından hastalık olarak görülmemektedir. Trans bireylerin halen sınıflandırılıyor olmaları ise bedensel cinsiyet değişimi sürecine yöneliktir. Lezbiyen, gey, biseksüel, transgender ve interseks bireyler toplumun her alanında örgütlü bir şekilde mücadele ederek toplumu dönüştürmeye çalışmaktadırlar. Her yıl Haziran ayında giderek artan sayıda katılımla, bu sene İstanbul dışında da, gerçekleştirilen “Onur Yürüşü” bu değişimin işaretlerinden sadece biridir. Buna rağmen tıp eğitimi ve uygulamasında halen cinsel sağlık üreme sağlığıyla sınırlı olacak şekilde ele alınmaktadır. Daha fazla gecikilmeden, LGBTİ bireylerin ayrımcılık ve damgalanmaya maruz kalmadan sağlık hizmetine erişimlerinin sağlanması için harekete geçilmelidir.

Kimi sağlık çalışanları tıbbi bir zorunluluk, yasal bir hak olan cinsiyet geçiş sürecini haddini bilmeme, şımarıklık hatta günah olarak kabul etmektedir

“Öleceğimi bilsem, belki doktora gitmeyi düşünürüm”

Devlet tarafından verilen kimlik kartında cinsiyetinizi belirten bir bölüm yoktur. Ancak başka hiçbir ülkede olmayan bir uygulama ile doğduğunuzda hangi cinsiyete sahip olduğunuza göre, pembe ya da mavi bir kimlikle cinsiyetiniz ifade edilir. Erkek ya da kadın olmanın renklerle bilinen bir ilişkisi yoktur; bu ayrım ne evrensel bir durumdur, ne de tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Kimliğini görünceye kadar kişinin cinsiyetiyle ilgili kanaatimizi görünümü, giyimi, hal ve tavırlarına dayandırırız. Böyle dışarıdan değerlendirdiğimizde erkek ya da kadın olduğunu düşündüğümüz herkes, doğduğunda bizim tahminimizle aynı cinsiyetin özelliklerini taşımıyor olabilir. Açıkça söylemek gerekirse, çevrenizde gördüğünüz erkeklerin hepsi, doğduklarında “oğlunuz oldu” sözleriyle karşılanmamıştır. Bedensel cinsiyeti ile kendini tanımladığı cinsiyeti örtüşmeyen transbireyler, benimsedikleri cinsiyet kimliği doğrultusunda giyinir, davranır ve toplum tarafından öyle değerlendirilmeyi bekler.

Doğduğu cinsiyetten farklı bir cinsiyet kimliğine sahip olma, hayatın çok erken dönemlerinden itibaren ipuçları verse de, kişinin bunu dışavurmaya, söze getirmeye başlaması zaman alabilir. Zira toplumun geneli, ailesi, öğretmenleri, akranları nasıl bunun yanlış olduğunu düşünüyorsa birey de kendinde bir bozukluk olduğunu düşünebilir. Dahası çevrenin baskısı, ayrımcı tutumları, öldürmeye kadar varabilen şiddeti kişiyi her an hoşnutsuzluk hissedeceği bir cinsiyete hapsedebilir. Deneyimi olmayanların anlaması, empati yapabilmesi için, kendilerinin bir sabah başka bir cinsiyetten bir bedenle uyanmış olduklarını, tüm çevrelerinin de bundan sonra hayatlarını bu şekilde geçirmeleri için ısrar ettiğini hayal etmeleri işe yarayabilir.

Psikiyatri transbireyleri akıl hastası olarak kabul etmemektedir. Zira bedensel cinsiyet ve cinsiyet ifadeleri ile ilgili arzuladıkları değişiklikleri gerçekleştirmeye başladıklarında ya da “herkes hangi üreme organına sahip doğduysa cinsiyet kimliği o yönde olmalıdır” zihniyetinin katı bir şekilde hakim olmadığı bir çevrede toplumun geri kalanından farklı değillerdir. Ruhsal bozukluk sınıflandırmalarında bu duruma yer verilse de, kişinin cinsiyet kimliği değiştirilmesi gereken bir belirti gibi ele alınmaz, bedensel cinsiyetle örtüşmemesi kişinin kendisiyle ilgili karar verebilecek yetkinliğinden kuşku duyulmasına neden olmaz. Transbireylerde tıbbi uygulama, bedensel cinsiyeti benimsenen cinsiyet kimliğine uygun hale getirecek şekilde hormon tedavileri ve cerrahi girişimleri içeren cinsiyet geçiş sürecidir. Psikiyatrın süreç öncesi değerlendirme, sürecin planlanması ve izlenmesinde temel sorumlulukları vardır. Süreç uluslararası meslek örgütlerince geliştirilen bilimsel kılavuzlar doğrultusunda, yasal düzenlemeler çerçevesinde yürütülmektedir.

Trans bireylerle ilgili ön yargılar, içine itildikleri şiddet ortamında verdikleri tepkilerin “travestiler terörü” manşetleriyle topluma aktarılmasından beslenmektedir. Çocukluk dönemlerinden başlayarak, var olma mücadelesi veren bu bireyler, görmezden gelinme, hor görülmenin ötesinde, kimlik özelliklerine dayanılarak sağlık, eğitim, çalışma ve barınma gibi temel insan haklarından mahrum bırakılmaktadır. Hukuk ve güvenlik uygulayıcıları tarafından kamusal alanda sadece ‘var’ olduklarında teşhircilik, öldürüldüklerinde tahrik etmekle itham edilirler. Transerkek ve transkadınlar kimlik özellikleri nedeniyle ayrımcılığa ve bu zeminde işlenen nefret suçlarına maruz bırakılırlar. Uzun bir süredir ayrımcılık ve nefret suçları ile ilgili yasal düzenlemeler yapılması için diğer gruplarla birlikte mücadele vermekteler. Bu haklı politik talep iktidar sahiplerince alaya alınır, görmezden gelinirken transbireylere yönelik şiddet artarak devam etmektedir.

Sağlık kuruluşları transbireylere yönelik ayrımcılığın sergilendiği diğer bir platformdur. Birçok transerkek ve kadın, ayrımcı tutumlara maruz bırakılmak endişesiyle gerekli olduğu halde sağlık kuruluşlarına başvurmamaktadır. Başvurduklarında kimi kurumlarda hizmet verilmemekte, kimi sağlık çalışanları tıbbi bir zorunluluk, yasal bir hak olan cinsiyet geçiş sürecini haddini bilmeme, şımarıklık hatta günah olarak kabul etmektedir. Herhangi bir kimlik özelliğine dayanarak hekimlik uygulamalarını gerektiği gibi yerine getirememek görmezden gelinemeyecek bir etik sorundur. Sağlık çalışanlarının bu konudaki duyarlılığı 20 Kasım Nefret Suçları Mağduru Transbireyleri Anma Gününde TTB, Türkiye Psikiyatri Derneği, Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği tarafından yapılan basın açıklamasında ifade edilmiştir. Kurumsal ve yapısal ayrımcılıkla mücadele meslek örgütlerince yürütülürken, sağlık çalışanlarının transbireylerle etkileşimlerinde tutumlarını gözden geçirmeleri gereklidir. Kişinin cinsiyetini kimlik kartının rengiyle değil de benimsediği, varoluş mücadelesi verdiği haliyle kabullenmeleri, başkalarınca belirlenen şekilde değil, kendi sahiplendikleri isim ve unvanlarla hitap etmeleri bile önemli bir adım olacaktır.

Kim Daha Ahlaksız ! Tapeler Mi, Travesti Kartvizitleri Mi ?

İlk defa sokaklara kartvizit dağıtan trans bireyler hapis cezasına çarptırıldı. Öyle böyle değil, inanılır gibi değil! Hapis cezası, İzmir’de neden cezaevi inşa ettirildiğinin de cevabı aslında

Bir tarafta toplum ve devletin elbirliği ile sosyal ve kamusal yaşamdan izole ettirilip seks işçiliğine mahkûm edilen trans bireyler, diğer tarafta bu izolasyona var güçleriyle su taşıyan yönetenler, siyasetin ağır figüranları.

Önce trans bireylere şöyle bir bakalım. Çok küçük bir kısmı dışında kendilerine seks işçiliği dışında hiçbir yaşam hakkı bırakılmayan bu insanlar, seks işçiliği için bulabildikleri her fırsatı değerlendirmek zorunda kalmışlardır. Bazen kulüplerde çalışarak, bazen otostop yaparak, bazen nette sayfa açarak, kimi zaman da kartvizit bastırıp dağıtarak. Gerçek şu ki bu iş alanlarının hiçbiri ne sağlıklı ne de güvenlikli, ne de en ideal sistemi barındırıyor. Bu gerçeğe rağmen trans bireyler bırakın itiraz etmeyi, hiç değilse bu çalışma alanları ellerinden alınmasın diye adeta şükretmekteler.

Ama gelin görün ki, iktidarın ahlakçı anlayışı yavaş yavaş bu çalışma alanlarına da göz dikmiş durumda. Uzun süredir eline geçirebildiği bütün ahlakçı yasalarla internet üzerinden çalışan kızları zaten sıkı takibe alan emniyet, sayfa kapatma, müşteri gibi davranıp suç üstü yapma, para cezaları uygulama vb yöntemlerle yıldırmaktaydı. Ancak son uygulama eşcinsel ve trans bireyler için İzmir’de neden cezaevi inşa ettirildiğinin de cevabı aslında. Çünkü ilk defa sokaklara kartvizit dağıtan trans bireyler hapis cezasına çarptırıldı. Öyle böyle değil, inanılır gibi değil! HAPİS CEZASI! Doğrudan seks işçiliği olmasa bile çalışma şekli ve yöntemlerine ahlak yasaları üzerinden yaklaşarak bu insanlara resmen hapis cezaları yağdırıldı. Ve dahası aynı gerekçelerle nette ve otostopta çalışanlara da hapis cezası verilmeyeceğinin hiçbir garantisi yok üstelik.

Geçen sosyal medyada denk geldim. Trans bireylerin kendisi zaten sokaklara kartvizit atılmasını uygun bulmuyorlar aslında. “Toplumla uyumlu olma” adına, oraya buraya kartvizit atan kendi arkadaşlarını şiddetle eleştirip adeta yerden yere vuruyorlardı. Hatta nette aşırılığa gidenleri de. Ancak devletin bu uygulamadan yola çıkarak yakın zamanda onları hapse atacağına sanırım hiçbiri inanmıyordu. Çünkü çırılçıplak sokağa çıkmak bile benim bildiğim en fazla teşhirciliğe girer ki, onun da cezası zaten bellidir. Bin lira para cezası. Gelin görün ki, bikinili resim barındıran parmak kadar kartvizite para cezalarının yanında, bir buçuk yıl hapis cezası verildi.

Bir tarafta 700 bin liralık kol saatlerini, milyon dolarların sıfırlanmasını, havuz medyaları için avanta şartlarını, milletin anasını s.kecez türü küfürleri, alo fatihleri, ayetleri ti’ye alan bakara makaraları barındırdığı halde hakkında takipsizlik kararı verilen tapeler; öbür tarafta şu turbo kapitalist acımasız hayata sadece tutunabilmek için bir kartvizit bastıran seks işçisi Travesti Talya. Biri sizin deyiminizle “kadın kılığına girmiş erkek”, öteki bizim deyimimizle, “demokrat kılığına girmiş otoriter”.

Biri nereden geldiği belli haram milyar dolarlarla montajsız, apaçık çırılçıplak ortalıkta, öteki üstünde kah bikini, kah etek – sutyen ama alabildiğine de fotoşoplu, montajlı küçücük g.t kadar bir kartvizit. Biri hiçbir emek sarf etmeden milyar dolarla konuşup onlara ulaşıyor, ötekinin emek sarf ederek en fazla ulaşabileceği yüz bilemedin birkaç yüz lira.

Şimdi el insaf deyip ellerinizi o çok ahlakçı, devletçi, maneviyatçı kalplerinize götürüp karar verin; hangisi pornografik? Tapeler mi yoksa Talya’nın kartviziti mi?

Ya da hangisi ahlaksız? Sizin tapeler mi, bizim kartvizitler mi?

Üçüncü Sayfa Gerçekleri

Bu hakikat 23 yaşında trans bir kadını ölüme zorlayan ve dahi öldüğü günü en güzel gün addetmesine yol açan düzenin adıdır. Düzen sizden öte sizden yüce müdahale edilemeyecek bir tepe asla değil, LGBTİ hareket için hiç böyle olmadı. Düzen bizatihi yaşamın kendisi, insanların pratiği ve bittabi devletin doğası…
Bu hafta gazetelerden okuduğumuz bir “istanbul travesti terörü” vakası değil, toplumsal terörün aldığı bir canın hikâyesiydi. Gazetelerin nefret dili bu hafta yerini mağdur diline bıraktı. Sunuluşu acıklı, içeriği boş haberler okuduk… Acıklı dil yeterince tıklanmaya yetmedi ki mesele magazinleştirilerek intiharın ‘sırrı’ aydınlatılmaya çalışıldı. Transları hep önyargıyla ve olumsuz temsille sunmayı görev edinen medyanın, herkesin bildiği sırrı aydınlatma çabasını kendilerine bırakıp ‘hakikatimize’ bakalım.
Eylül Cansın’ın intiharının altında bir sır değil, bir hakikat var: 17 yaşında aile baskısına dayanamayıp intihar eden Okyanus Efe’nin, ailesi tarafından öldürülen Roşin Çiçek ve Ahmet Yıldız’ın, nefret cinayetine kurban giden İrem Okan ve onlarca trans kadının hikâyesinin hakikatidir bu intihar.
Bu hakikat 23 yaşında trans bir kadını ölüme zorlayan ve dahi öldüğü günü en güzel gün addetmesine yol açan düzenin adıdır. Düzen sizden öte sizden yüce müdahale edilemeyecek bir tepe asla değil, LGBTİ hareket için hiç böyle olmadı. Düzen bizatihi yaşamın kendisi, insanların pratiği ve bittabi devletin doğası…
“Hiç trans kadına benzemiyorsun” cümlesi ile başlayıp “Benden daha güzelsin!” ile devam eden cümleler bütünü hakikatin kendisi, düzenin örtülü ifadesi; iyi niyetle, övme maksatlı sarf edilmiş cümleler, o üstten sevmeler yahut hoş görmeler… Bunların hiç biri hakikatini bilen translar için sır değil, mesele toplumun daha ne kadar kendi inkâr ve yalanlarında ısrarcı olacağı!
Ne ilk ne de ne yazık ki son olacak
Herkesin istediği gibi, herkesin istediği şeyi yaptığı için ölmek istedi Eylül, öyle diyor bize son seslenişinde. Seslenişi, ölümü ve sonrası bile mâduniyet halinin devam ettiğinin kanıtı. Kendi sesiyle hitap ettiği ve kendi acılarını anlattığı videosu kolektif bir sesin öyküsüydü. Toplumsal işleyişe müdahil olamayanların, varoluşu kabul edilmeyenlerin, yok sayılanların ve en iyi ihtimalle dışlananların.
Yer altına çekilmiş hayatların dipten gelen sesi olduğu için bunca etkilendik bu intihardan. Zira bu intihar ne ilk ne de ne yazık ki son olacak.
Trans kadınlar yine iş bulamayacaklar, yine seks işçiliği yapmak zorunda kalacaklar. Seks işçilikleri yasal alanda sayılmayacak, kriminalize edilecek ve yine yer altına çekilecek. Seks işçileri her gün daha fazla güvencesiz ve nefret cinayetlerine açık halde çalışmaya zorlanacak.Yasal güvenceleri olmadığı gibi kolluğun, doktorun, avukatın, komşunun ve herhangi birinin ayrımcılığına, baskısına, şiddetine uğrayarak yaşamaya devam edecekler; onların istediği gibi ve onları ‘rahatsız etmemeye’ çalışarak… Yasal boşluktan faydalanan ve burayı rant alanına dönüştürme çabasında olanlar mafyalaşacak ve sokakta, evde seks işçiliği yapanları haraca bağlayacak. Arkadaşımız buna itiraz etmek isteyecek ve bir cesaret polise şikâyetçi olacak; bir çözümü olmayacak, dosya rafa kaldırılacak. Mağdura “mağdur kalmaya devam edeceksin” denilecek. Ses çıkarmak isteyecek, sesi duyulmayacak. Çünkü çoktan ahlaksız ve namussuz ilan edilmiş olacak sesi duyulması gereken kesimler tarafından. Hatta bu kesimler seks işçileriyle “fuhuşla mücadele” adı altında mücadele edecek o sese kulak tıkayıp.
Hayat böyle akıp gidecek, yine bir intihar vakası olacak ve yine iki bilemedin üç gün bu mesele konuşulacak, sorunlar nelerdir neler yapılmalıdır, biz neler yapmalıyız denilecek. Sonra unutulacak, transfobik şakalar yapılmaya ve onlara gülünmeye devam edilecek, sokakta rastlandığında tacizler ve aşağılayıcı bakışlar aynı şekilde sürüp gidecek.
“Yapamadım, çünkü insanlar bana izin vermedi, çalışamadım” diyor Eylül ve devam ettiriyor “Bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım, bana engel oldular ve beni çok mağdur ettiler.” Yaşam pratiğimizi bir iktidar ilişkilenmesi üstüne kurmazsak ‘izin’ gibi bir müessesenin olmayacağını söylemeye gerek yok. Tıpkı izin olmadığı zaman engel de olmayacağını söylemeye gerek olmadığı gibi. Aynı şekilde izin ve engel olma kelimeleri ve performansları olmadığında da mağduriyet olmayacak ve derken karanfil elden ele…
Patronsuz ve pezevenksiz bir dünya
Mücadele eşit ilişkilenmek ve eşit yurttaşlık için; tahakküm ve baskı sadece devletten değil, belki en çok da bizden, bizim toplumsallaşma pratiğimizden. Estetik alandan tutun bilgi alanına kadar her yerden. İktidar içten bir kuşatmanın adı ve faşizm gayet gündelik bir pratiğin kendisi olabilir. Majör kelimeler minör hayatlarımıza değmiyor diye düşünmekse yok saymak ve suça ortak olmak. Koruyucu yasa yoksa biz olmalıyız, devlet yalnız bırakıyorsa biz kalabalıklaştırmalıyız, varoluşu yok sayılıyorsa biz görünür kılmalıyız. Mevzu her şeyden evvel biziz, toplumsal olanlar. Velhasıl yasal alan elbette ki yabana atılmayacak denli mühim fakat varlığımızı maduna yoldaş kılabilmek ondan çok daha mühim ve aciliyetli. Tahayyülde bütünleşmeli: Patronsuz ve pezevenksiz bir dünya!
Bir kez daha bu yazıdan sonra o videoyu izleyin ve ‘kader’ mefhumundan değil insanlardan söz edildiğine dikkat kesilin. Bu kader değil, bu kaderi yaşatan insanlar: sen, ben, onlar!
Gazete sayfalarında karşılaşmamak umuduyla…
error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti