travestiGenel | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 96

Onların Rüyaları Travestilerin Kabusu Oldu

Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüeller ironi yaparak “Hayaldi Gerçek Oldu” cümlesini kullandılar ve LGBTT’lerin penceresinden 10 farklı video çektiler. Videoların Youtube’daki toplam gösterim sayısı 2 günde 10.000’i geçti.

Seçimlere çok az kaldı. Siyasi partilerin reklamlarını TV’lerde, radyolarda, billboardlarda, gazetelerde her gün görmekteyiz, duymaktayız. Seçim sloganları da elbette hayatımıza fark etmeden giriveriyor. “Hayaldi Gerçek Oldu” cümlesi son dönemde çok fazla telaffuz edilmeye başlandı. sloganı ortaya atan siyasi partiden çok ona karşı çıkanların dillerine pelesenk oldu. Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüeller de ironik olarak bu cümleyi kullanarak LGBTT’lerin penceresinden 10 farklı “Hayaldi Gerçek Oldu” videoları çektiler.

Ahmet Yıldız’ın ilk eşcinsel namus cinayeti oalrak dünya basınına çıkması ve Dilek İnce’nin pompalı tüfekle öldürülmesi, nefret cinayetlerinde Türkiye’nin dünyada 2. sırada olması, LGBTT derneklerinin hepsine kapatılmaları üzerinden dava açılması, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın eşcinselliği hastalık olarak tanımlaması, AKP Milletvekili Burhan Kuzu’nun eşcinsellere hakları için başka bir yüzyılı göstermesi, TV’lerde LGBT’lerin RTÜK tarafından engellenmesi.. gibi bir çok konu bu videolarda işlendi.

Biz de LGBT aktivistlere video fikrinin nasıl çıktığını sorduk.

Aras Güngör:
Biz LGBT bireyler bu iktidar döneminde takvimlerimize maalesef ölümleri,sistematik ayrımcılık pratiklerini, işten atılmaları, internet sansürünü, kabahatler kanununu, kadın cinayetlerini, toplumun genel olarak muhafazakarlaşması ile gelen baskı ve şiddet olaylarını kaydettik.
Her geçen gün daha da mutsuz insanlara dönüşmemizin en büyük nedeninin bu siyasal yapılanma ve tüm ötekilerin sesini duymayan iktidarda görüyorum. AKP’nin reklamlarından esinlenerek biz de “gerçekleşen(!) hayallerimizin” kaydını tutmak istedik. Bir de tabi “hayaldi ve hala hayal” olan kısmı var. Teknik kapasitemizi arttırıp belki bu işe de girişebiliriz.

Selay Tunç:
Demokrasi diyen bu iktidara, halkım diyen bu iktidara, devamlı insan haklarından bahseden bu iktidara soruyorum, “Biz bunların neresindeyiz?”, “Biz kimin vatandaşı veya halkıyız?” Her gün öldürülüyoruz, ayrımcılığa, şiddete uğruyoruz, bütün bunlar görülsün diye bu klipleri çektik ve videolarda da seve seve yer aldım

Belgin Çelik:
Bize yapılan ihlalleri görmezden gelen hatta LGBTT kelimelerini ağzına bile almayan bu iktidara “bakın biz bunları yaşıyoruz, görün” diye bu çekimlerde yer aldım ve her zaman da mücadelemi sürdüreceğim

Buse Kılıçkaya:
Uzun süreden beri bu reklamları görüyorduk ve bunlar üzerinden ne kadar toz pembe bir Türkiye tablosu çiziliyor rahatsız oluyorduk. Sonrasında, “ne yapılabilir” dedik? LGBTT bireyler olarak kendi alanımızda, hükümet döneminde ne gibi ayrımcılıklara mazur kaldığımızın, nasıl yok sayıldığımızın, nasıl yok edildiğimizin farkındaydık. Tam da bu dönemde, demokratik açılım denilen yerden, aslında hiçbir şey üretilmediğini, özellikle LGBT bireyler üzerinden nasıl bir baskı uygulandığını gözler önüne sermek istedik.
Ben 2007-2008-2009 LGBT hak ihlalleri raporunu hazırladığım sürede muhafazakar ve üstten bir yönetimin LGBT bireylere ne kadar acımasız, ne kadar işkence dolu, ne kadar önyargılı olduğunu gördüm. Benim için hükümetin yaptığı bütün çalışmaları bir lütufmuş gibi davranması sorun. Devlet yönetiminin halktan gelen bütçesini halka sanki lütufmuş gibi davranması da, bundan önceki yönetim tarzları ne kadar olumsuzsa bunun da aynı olumsuzluk içinde olduğunu görmemizi sağladı.
32-33 bıçak darbeleriyle öldürüldük, derneklerimiz kapatıldı, zorunlu seks işçiliğine sürüklendik, sağlık hizmetlerine erişemedik, eğitim hakkımız hala yok, istihdam trans bireylere hala yok, askeriyede fişlendik, medyada engellendik, sansürlendik, mekânlarda ayrımcılığa maruz kaldık. “Dili dini ırkı cinsiyetiyle herkes benim vatandaşım” diyen iktidarın bizler vatandaşı olmadığımızı da fark ettik, ayrımcılık yasasında ayrımcılığa uğradık ve böyle videolar çektik.
Korkmadık sesimizi çıkarttık. Çünkü bu ülke hepimizin, her bireyin. Ayrıca hükümet döneminde herkesin kendi yaşadıkları üzerinden bir video çekmesini sağlayabilir miydik diye düşündük. Çünkü hala Türkiye’de iktidara oy veren LGBT bireyler var ve kendi elleriyle kendilerine kurşun sıkıyorlar. Demokratik bir yaşam istiyoruz. Saltanat süren bir iktidar değil.
Benim için en spesifik olan şey ülkemizde fahişeliğin yasal ama fahişeliğe aracılık yapmanın yasak olması üzerinden bu iktidar döneminde seks işçilerine yönelik 69 TL ile başlayan ve 142 TL ile devam eden para cezalarıyla insanların tekrar fuhuşa teşvik edilmesidir. Bence bu bile başlı başına birçok şeyin göstergesidir, ihlaldir ve suçtur.
Herkesin ayrımcılığa maruz kalmadan yaşayacağı bir ülke ütopyamız.

Bu Ülkede Eşcinsellikte Travestilikte Yassak !!!

Her geçen gün kadın ve eşcinsel, travesti cinayetleri artıyor. Artık nedenleri-niçinleri konusunda sözün bittiği noktasındayız. Çünkü biliyoruz ki heteroseksist sistemin namus gibi, ahlak gibi kendilerince yarattığı bir dayanak noktası var kendisini haklı gösterdiği. Sistemin başındakileri de bu zihniyet getirdiğine göre nefret cinayetlerinin artması kaçınılmaz. İktidar münferit olay gözüyle sessiz kaldığı gibi bu cinayetlere, dahası “hastalık, sapıklık, ahlaksızlık” diyerek hedef gösterip cesaret veriyor cinayete sebep olan nefrete.

İktidarın ayrımcı politikasına karşı eşcinsellerin de ellerinden geldiğince yasaları değiştirmek için politik olması gerekiyor ama önce yaşamak için eşcinsellik tarafına geçmeleri gerekiyor. Kaçmamak gerekiyor, korkmamak gerekiyor. Kaçışın kurtuluş olmadığını daha ne zaman anlayacak acaba eşcinseller. Ne zaman inanacaklar eşit olarak yaşama haklarının olduğuna?

Son nefret cinayetine kurban giden travesti cinsiyet kimliğinden dolayı tepki gösteren ailesinden uzak durmaya çalışıyormuş. Tabi ki canını kurtarmak için. O da kaçtı ama kurtulamadı işte.

Devlet nerede peki? Neden korumuyor travestileri, eşcinselleri? İşine mi geliyor yoksa kendisine benzemeyenlerin öldürülmesi? Sırf cinsel yönelim veya cinsiyet kimliğinden dolayı öldürülenlere karşı ağırlaştırılmış hapis cezası verilmesi gerekmez mi demokrasi gereği? Hakimi de, yasası da, vatandaşı da, basını da aynı zihniyetin ürünü tabi. Mesela basın hala eşcinselliğin tercih edilen bir şey olmadığını öğrenemedi gitti. Yargı desen tahrik gözüyle bakıyor. Baştakiler böyle yaparsa, vatandaşı da namus meselesi yapar tabiatıyla.

İnsan olan insan hasta yatağındaki kardeşini öldürür mi? Aile değeri dediğimiz bu mudur? Namusunu temizlemek için öldürmüş kardeşini. Çünkü travestilik yapıyormuş kardeşi. Buyrun burdan yakın; Medya travestiliği eşcinsellerin kadın kılığına girip fahişelik yapması olarak algılanmasına sebep olursa, abiler de kardeşlerinin o işi yapmasını istemeyeceklerdir ahlakçı bir toplumda.

Milletin vekili değil miydi eşcinsellik hastalık diyen? Meclis’in internetinde yasaklı olan kelimeler listesinde değil mi eşcinsellik, travestilik, transseksüellik veya eşcinselliğe dair diğer kelimeler? Eşcinsellik bu ülkede dolaylı da olsa hem yasa dışı, hem de yasaklı listesindedir. Ve nefret cinayetlerine karşı ağırlaştırılmış hapis cezası vermeyerek de bu düşüncesini toplum nezdinde pekiştirmektedir. Ellerinden gelse direkt yasaklayacaklar ama buna şu aşamada güçleri yetmiyor galiba! İşlerine de geliyor bu belirsizlik yasakçı olarak tepki çekmemek ve homofobik zihniyetin meydanı boş bulup kendi istedikleri şekilde at oynatması için.

Türkiye Cumhuriyeti kurulalı yıllar-yıllar olmuş ama hala eşcinselleri koruyan bir yasa yer almamaktadır Anayasa’mızda. Eşcinseller de bu ülkenin vatandaşı bu topraklarda doğan kişiler olarak ve devlet eşcinselleri korumadığı gibi öldürülmesine de sebep olmamalı. Zor bir şey mi bir insanı korumak? Zor bir şey mi bir insanı cinsel yöneliminden, cinsiyet kimliğinden dolayı koruyacak yasayı çıkarmak? Kim itiraz edecek buna, insanların korunmasına? Kendiniz istemiyorsunuz değil mi bunu?

Mağdur Edilen Travesiler

İstanbul Travestileri zapturapt altına almayan çalışan polis sürekli taktik değiştirerek, farklı cezalandırma yöntemleri kullanarak travestilere hayatlarını zehir ediyor. Olmayan fuhuş mücadele komisyonların toplantı kararları, kabahatler kanununa göre ödeyemeyecekleri para cezalarına mahkûm edilerek yaşamların diyetlerini ödemeye mahkûm ediliyorlar.

Türkiye’de özellikle Ankara’da travestileri örgütlenmeye başlaması ve Pembe Hayat derneğinin kurulması da benzer bir mağdur hikâyesi. Buse Kılıçkaya ve Selay Tunç 2005 yılında Kaos GL’ye geldiler. Taksiye bir arkadaşlarına giderken, polisin yollarını kestiği ve arabadan zorla indirerek, gereksiz yere gözaltına almaya çalıştığından şikâyet ederek ne yapabiliriz diye sordular. “Örgütlenmek” dışında bir yol bilmeyen biri olarak, “örgütlenebiliriz” demiştim.

İşte, Pembe Hayat Derneği böyle kuruldu.

Tabiî ki Buse’lerin şikayeti ciddiye alınmadı, polislere mukavemetten ise dava açıldı. Sonuçta beraat ettiler. Ancak bu kavga burada bitmedi. Pembe Hayat Derneği içinde travestileri örgütlenmeye ve örgütlü bir şekilde polisten şikâyetçi olmaya başladıkça polislerin kini de nefreti de artmaya devam etti.

Daha ki 2010 yılında 17 Mayıs yürüyüşü sonrasında Buse, Selay ve arkadaşlarının arabasının yolu kesilene kadar. Hiçbir gerekçe göstermeden, keyfi bir şekilde arabadan inmeleri gerektiği söylenen travesti arkadaşlar, neden arabadan inmeleri gerektiğini anlamaya çalışırken, polisin biber gazı ve işkencesine maruz kaldılar. Sadece arabadaki travestiler değil, o olayda travesti arkadaşlarına destek olmayan giden Kaos GL ve Pembe Hayat’tan yaklaşık 30 kişi de aynı kötü muameleye ve işkenceye maruz kaldı. Ve 2010 yılında Homofobi Karşıtı Buluşmaya travestilerin keyfi olarak gözaltına alınması damgayı vurdu.

Polisin Bağlar Caddesi’nde yarattığı terörden bizlere geri kalan bir tek cümle vardı, “Buse’ye vurun”…

Evet, 2005 yılından 2010 yılına 5 yıldır örgütlenen travestilerin mücadelesinden polisin öğrendiği tek bir şey vardı. Buse’nin örgütleyici kimliğini kendine tehdit olarak görüyordu. 17 Mayıstan bir ay sonra gene Buse, Selay, Naz ve polis karşı karşıya geldiler, keyfi gözaltı, kabahatler kanunu ile karşı karşıya kaldılar. Dava Ekim’in son haftasında son buldu, Pembe Hayat Derneği başkanı Buse Kılıçkaya polise direnmek sucundan hapis cezasına çarptırırdı. Buse’ye birlikte yargılanan iki travesti arkadaşımız Selay ve Naz da bu suçu beş yıl boyunca bir daha işlememek suretiyle beraat ettiler. Buse hukuki mücadelesine devam ediyor, cezaya karşı çıktı.

Muhtemelen bu polis-yargının travesti zapturapt altına almak için kullanacağı yeni taktik olacak. Bütün travesti bir kere de olsa polise direnmek suçundan yargılanacak ve bu yargılanma sonucunda polise direnmeme koşulu ile 5 yıllığına özgürlüklerine ipotek altına almış olacaklar.

Bu mücadeleye ise LGBT örgütler dışında herkes kendi meşrebince yaklaşıyor. En iyi ihtimalle herkesin üç maymunu oynadığı bir süreçteyiz.

Yukarıda yazdıklarım kötü bir film senaryosu değil veyahut sonunu sizin tamamlamanızı istediğim bir hikâye değil. Biz mücadele etmeye devam edeceğiz, insan haklarının kazanması için mücadele edeceğiz. Travesti kimlikleri nedeniyle “suçunuz travesti olmak” diye tutuklanmasına karşı özgürlüklerimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz. Trans kimlikleri yok sayamazsınız, suçlu ilan edemezsiniz, transları mağdurlaştırmanıza izin vermeyeceğiz!

error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti