travestiTravesti | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 105

Polisin Travestilere Uyguladığı Şiddetin Yasal Dayanağı Nedir?

İstanbul LGBT Dayanışma Derneği’nin çağrısı ile İstanbul Şişli Polis Karakolu önünde buluşan transfobi karşıtları polis şiddetini protesto ettiler.

Şişli’de 15 gündür aralıksız olarak saldırıya uğrayan trans seks işçisi kadınlarla dayanışmak ve polis şiddetini teşhir etmek için bugün saat 16:00’da Şişli karakolu önünde basın açıklaması yapıldı.

“Polisin translara uyguladığı şiddetin yasal dayanağı nedir?”
Polis merkezi önünde, “Çalışma ve barınma hakkımız engellenemez” yazılı pankart açan grup adına basın açıklamasını İstanbul LGBT Dayanışma Derneği’nden Ebru Kırancı okudu.

Şişli’de trans kadınlara yönelik son günlerde şiddet uygulandığını açıklayan Kırancı, “polislerin ellerinde sopalarla cadı avına çıkmışçasına saldırdığını” belirtti.

Polisin son 20 günde, 8 trans kadını feci şekilde dövdüğünü açıklayan Kırancı, şöyle devam etti:

“‘Sizi buralarda bir daha görmeyeceğiz. Sokaklara çıkmayacaksınız, bacaklarınızı kırarız’ tehditleri eşliğinde dayak atan polisler, bu gayri insani uygulamayı hâlâ devam ettiriyor. Kolluk kuvvetlerine sormak lazım; toplumun güvenliğini sağlamak dendiğinde aklınıza savunmasız olan translara şiddet uygulamak mı geliyor? Uyguladığınız şiddetin yasal dayanağı nedir?”

Travestiyiz! Buradayız, Alışın, Gitmiyoruz!”
Basın açıklamasında “Çalışma ve barınma hakkımız engellenemez” yazılı pankart açan transfobi karşıtları “Travestiyiz, buradayız, alışın, alışın gitmiyoruz”, “Velev ki ibneyiz, öldürmekle bitmeyiz” sloganları attı.

“Dövüldükten sonra karakola götürülmüyoruz”
BirGün gazetesinden Çağla Ağırgöl, Şişli’de sivil polislerin şiddetine maruz kaldığını belirten mağdur Cansel Akpınar ile görüşmüş, Akpınar, bölgede seks işçiliği yapan/yapmayan arkadaşlarının şiddete maruz kaldığını belirtmişti.

Yıllardır polisten psikolojik ve fiziksel şiddet gördüğünü ifade eden Akpınar “Devlet bize çalışma alanı yaratmadığından maalesef ki seks işçiliği yapıyoruz” diye konuşmuş ve şunları anlatmıştı:

“Birkaç gün önce Şişli’de seks işçiliği yaparken üç polis aracı geldi. İçinden inen sivil polisler, içi demirli sopa ve tekmelerle döverek, küfür etti. Dövdükten sonra karakola götürülmüyoruz. Çünkü hastaneye gidilip rapor alınması gerekli. Bizleri sokak ortasında dövüp, bırakıyorlar. Ayrıca vücudumuzda estetik olduğundan herhangi bir darp olayında zarar görmekten korkuyoruz.”

“Şikayetçi de, cezayı kesen de, uygulayan da polis!”
“Sokakta yürürken ya da seks işçiliği yaparken sivil polisler tarafından durduruluyoruz. Sözde trafiği karıştırdığımız ve rahatsız ettiğimiz söylenerek ‘Kabahatler Kanununa’ göre ceza kesiliyor. ‘Şikâyetçi kim?’ diye sorduğumuzda sivil polisler ‘Biz’ diyerek yanıt veriyor. Bu şekilde psikolojik şiddet uygulanıyor. Bir polis “Bir dahaki sefere böyle olmayacak. Seni sokakta görürsem, halledeceğim” yanıtını verdi. Polis 83 TL para cezası kesiyor. Bunu ödemek için gelirim yok. Nasıl ödeyeceğim sayın devlet, nereden ödeyeceğim? Devlet, bizi seks işçiliğine daha çok teşvik ediyor. Bunun üzerine de caddeye çıktığımda kafamı gözümü kırıyor.”

“Gençler polisleri örnek alıyor”
Devletin ve polisin psikolojilerini bozduğunu ayrıca kendilerine iyi bir iş alanı ya da çalışmaları için belirli bir mekân verilmesi gerektiğini belirten Akpınar şöyle devam etti:

“Bizleri kendilerine düşman gibi görüyorlar. Vatandaşlardan iki zarar gördüysek polislerden üç zarar görüyoruz. Polisin etrafa kötü örnek oluyor. Sivil polislerden dayak yediğimizi gören gençler, onları örnek alarak bizlere şiddet uyguluyor. Son yıllarda bizlere yönelik şiddet olayları fazlasıyla arttı.”

Travestileri kötü yapan devlet”
“Şişli Emniyet Müdürlüğü’ne yeni gelen komiser “darp” edilmemiz için sivil polislere talimat verdi. Travestileri kötü yapan devlet. Ayrıca bizler her yerde kısıtlanıyoruz. Her yere korkarak gidiyoruz. Kapıdan çıktığımız anda risk altındayız. 2015 yılına gireceğiz ve hâlâ evden çıkarken korkuyoruz. Geri dönebilecek miyiz endişesi var. AKP iktidarı geldiğinden beri şiddet olayları arttı. İşkencede bir numarayız.”

“Hakkımı aramam için beni öldürmeleri mi gerekli?”
“Şişli Etfal Hastanesi’nden aldığım raporla savcılığa suç duyurusunda bulundum. Raporda ‘hafif sıyrık ve doku zedelenmesi ve öldürücü bir darbe yoktur’ açıklamaları yer aldı. ‘Ölüme sebebiyet yoktur’ diye rapor verildi. Hakkımı aramam için beni öldürmeleri mi gerekli? Valilikten kâğıt geldi. Komiserin ‘suç işlenmediğine, rutin bir uygulama yaptığına’ dair kağıt yolladılar. Bunun üzerine tekrar savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Mahkemenin açılmasını bekliyoruz.”

Travestiye Şiddetin Transfobik Hali

Şiddet kavramı değerlendirirken içinde yaşadığımız toplumun dini inançlarını, sosyo-ekonomik yapısını, geçirdiği tarihsel süreçleri ve yapısal sorunlarını ele almadan yapacağımız her değerlendirmenin bir ayağı boşta kalacaktır. Zira “genel ahlak” olarak adlandırdığımız yapıyı oluşturan da bu kavramlardır. Bu sebeple; bireysel şiddetten erkek şiddetine, devlet şiddetinden toplumsal şiddete kadar yaşanan birçok olayın zeminini “genel ahlak” olarak tabir ettiğimiz kavram hazırlıyor.

Şiddet kavramının uzun uzadıya değerlendirmesine bu yazıda girişmeyeceğiz. Şiddetin zeminini hazırlayan, besleyen ve teşvik eden o kadar çok olgu var ki yazmaya kalkışsak ayrılan sayfanın katbekat üstünde bir yer tutacağı aşikâr. Bundandır ki şiddetin en görünmez halinden; Trans Kadınlara yönelen şiddetten bahsedeceğim.

Türkiye’de her yıl onlarca Trans kadın nefret cinayetlerine kurban gidiyor. Sadece 2009’dan bu yana 34 Trans kadın katledildi. Tabi bunlar kayıt altına alınan rakamlar. Ve bu rakamlara nefret cinayeti mağduru lezbiyen, gey ve biseksüel bireyler dâhil değil. Katliamın boyutu bu denli büyükken yaşanan bu zulme ses çıkartan ne yazık ki yine LGBT örgütleri. Gezi direnişi ile birlikte her ne kadar sol, sosyalist örgütlenmeler yaşanan katliamı görmeye başlamış olsa da atılan adım yeterli değil.

Devlet Kaynaklı Şiddet
Devlet şiddetine sadece LGBT bireylerin maruz kalmadığını biliyoruz. Kan ve gözyaşı üzerinden değirmenini döndüren devletin ayakta kalabilmek adına kendinden olmayan herkese pervasızca saldırdığının ve kıyımlarına aynı hızla devam ettiğinin-edeceğinin de bilincindeyiz. Roboski ve Reyhanlı katliamları, işçi cinayetleri, Hrant Dink davası, Gezi direnişinde katledilenler ve Gezi tutsakları bunların en yakın örneklerini oluşturmakta.

Meclis, Yargı ve Polis işbirliği
“Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere de olumlu bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş bir talep de yok. Türkiye’de eşcinseller yok demiyoruz, bu vaka var.”

Devlet bakanı Aliye Kavaf’ın bu açıklaması devlet kaynaklı şiddetin çıkış noktalarından birini teşkil ediyor. Açıkça, siz katletmeye devam edin, biz hükümet olarak arkanızdayız mesajını içeriyor. Bakanları aracılığıyla nefret söylemi üreten devlet şiddeti sadece sözlü olarak üretmiyor. Trans cinayetlerinde uyguladığı “ağır tahrik” indirimleriyle pratik olarak da uyguluyor. Bu da beraberinde katillerin kısa sürede aramıza dönmesini sağlıyor. Bunlar toplumun stres toplarıdır, istediğiniz gibi dövebilir, yaralayabilir ve öldürebilirsiniz mesajını da kitlelere yaymayı görev ediniyor. Tabi bunlara ek olarak bir de katillerin karakolda verdiği ifadeler var.
Katillerin savunmaların %99’unun aynı olması tesadüf değil. Polis tarafından yönlendirilen katillerin ifadeleri değiştiriliyor ve ağır tahrik indiriminden yararlanması sağlanılıyor. Peki, ciddi anlamda indirim sağlayan ifade ne? “Bana ters ilişki teklif etti…” Kolluk kuvvetlerinin bu desteğini bir köşeye koyalım. Ya iddia makamına ne demeli? İndirimi uygulayan Hâkime? Klasik birer tiyatro sahnesi andıran Türk yargı makamları alışılagelmiş ifadeleri kabul ederek katilleri kısa süreli cezalarla aramıza geri yolluyor.
Transseksüel bir arkadaşımızın ölümünde dahi aynı ifadeyi indirime gerekçe gösteren hâkimler trans katliamlarındaki rollerini açığa seriyor. Buraya kadar kısaca bahsettiklerim sadece ölümle sonuçlanan vakalarda yaşananlar. Bir de gündelik hayatta sıkça yaşanan hak ihlalleri var. Bunların başında polis tarafından “kabahatler kanunu” baz alınarak kesilen 83 liralık cezalar var. Hüseyin Çapkın’ın İstanbul İl Emniyet müdürlüğüne getirilmesiyle başlayan bonus uygulaması, cezayı kabul etmeyenlere şiddeti de beraberinde getirdi. Bir katili yakalamakla bir trans kadını yakalamak aynı puan olunca hem terfi hızlandı hem de primler arttı. Peki, siz olsanız kimi yakalardınız?

Şiddetin birçok çeşidini devlet uygulamalarında görmek mümkün. Adalete, sağlık hakkına ya da barınma hakkına erişim trans bireyler için geçerli değil.

İstanbul Beyoğlu’nda boğazı kesilip, gasp edildikten sonra verilen taksi ücreti ile hastaneye yollanan arkadaşımızın karakolda işlem başlatılmadan geri yollanması adalete erişimi, Avcılar-Meis sitesinde arsa rantlarının artmasıyla birlikte trans kadınlara uygulanan sürgün politikası barınma hakkına erişimi, devlet hastanelerinde trans bireylerin maruz kaldığı aşağılama ise sağlık hakkına erişimin önündeki engelleri net bir şekilde gözler önüne seriyor.

Yakın zaman içinde gerçekleşen bu olaylar okuyanlar için şaşırtıcı olabilir ama trans kadınlar ve LGBT hak savunucuları için hayatın günlük akışının parçası.

Toplumsal Dışlanma
Genel ahlak kuralları gerekçe gösterilerek toplumsal yaşamdan dışlanan transların yaşadığı şiddet sadece devlet ve kurumları tarafından uygulanmıyor. Din, ahlak, namus kisvesi altında yok sayılan, öldürülen translar zorunlu seks işçiliğine itiliyor. Ve yine yaptıkları iş gerekçe gösterilerek eleştiriliyor, aşağılanıyor, lanetleniyor… Şimdi sormak lazım toplumsal yaşamda yer açmayıp zorunlu seks işçiliğine ittiğiniz trans kadınlar ne iş yapacak? Toplumsal yaşamın neresinde duracaklar? Seyyar satıcılık yapsa toplum izin vermeyecek, özel bir şirkete başvursa kapıdan çevrilecek, memur olmaya kalkışsa kapı gösterilecek… Tüm kapıların kapatıldığı bir alanda geriye tek seçenek kalıyor o da zorunlu seks işçiliği. Tabi burada başka bir soru akla geliyor; trans kadınlara müşteri olarak gidenler kimler? Tabii ki yine toplumsal yaşamın kapılarını kapatanlar. Yani ikiyüzlü ahlak anlayışının ikiyüzlü bekçileri…

Şiddete karşı ses çıkartırken artık tekrardan düşünmek lazım. Zulmün, katliamın ve acının hayatımızın günlük birer parçası olduğu böylesi bir düzende hak, adalet ve özgürlük arayışımız toplumun tüm kesimleri için olmalıdır. Zira ötekilenen bir gruba uygulanan şiddet döner dolaşır ve tüm toplumsal kesimleri vurur. Bu bilinçle şimdi tekrardan sormak istiyorum; Kadına yönelik şiddet mi dediniz?

Bilmeyenler için terminoloji
·Eşcinsel: Duygusal ve/veya cinsel açıdan hemcinsine ilgi duyan kişi.
·Gey: Eşcinsel erkek.
·Lezbiyen: Eşcinsel kadın.
·Biseksüel: Duygusal ve/veya cinsel açıdan her iki cinse de ilgi duyan kişi.
·Travesti: Dış görünüşü ve davranışıyla biyolojik cinsiyetinin karşısındaki cinse ait olma isteğini ifade eder. Karşı cinsin eşyalarını kullanmaktan, karşı cinsin giydiği kıyafetleri giymekten, ait olmak istediği cinsin davranışını sergilemekten zevk alan kişilerdir. Hem kadın hem erkek için geçerlidir.
·Transseksüel: Kendisini karşı cinse ait hisseden, karşı cinse benzeme isteği duyan veya karşı cinsten biri olarak hisseden kişileri ifade eder. Hem erkek hem kadın için geçerlidir. Yani kişi kadın bedeninde doğup kendini erkek olarak hissedebilir, erkek bedeninde doğup kadın olarak hissedebilir. Ancak Transseksüel kişinin ruhsal eğilimleri için geçerli olan bir kelimedir, bu yüzden transseksüeller dış görünümlerinden belirlenmeyebilir.
·Trans – gender: İngilizce bir tanımlama olup Türkçe’deki travesti ve transseksüel tanımlamalarının ikisini de kapsar. Cinsiyet geçiş sürecini tamamlamış ya da tamamlamamış; ancak biyolojik cinsiyetine ve görünümüne bir şekilde müdahale edenleri tanımlamak için bir şemsiye kelime olarak da kullanılabilir. (Bu yazıda Travesti ve Transseksüelleri de kapsayacak şekilde (Trans) kullanılmıştır.

Travesti Mahkumlar Yalnız Değildir

Hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine, insanlık onuruna aykırı tutumlara ve cinsel tacize karşı açlık grevine başlayan trans kadın mahpuslarla dayanışmak için İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde İstanbul LGBTİ Derneği, Hêvî LGBTİ ve İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu ortak bir basın açıklaması düzenledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde, trans kadınlara yapılan hak ihlallerine ve cinsel tacize dikkat çekmek, onlarla dayanışmak için LGBTİ oluşumları İstanbul LGBTİ ve Hêvî LGBTİ’nin de katıldığı bir basın açıklaması düzenlendi.

Açıklamadan önce, İHD Cezaevi Komisyonu’ndan Hatice Onaran hapishanelerdeki hak ihlallerine değinerek tecritin ve tacizin asla kabul edilemez olduğunu belirtti.

Ardından Hêvî LGBTİ’den Asya Elmas basın açıklamasını okudu. Bafra T Tipi Cezaevi’ndeki trans kadınların 40 gündür açlık grevinde olduğunu hatırlatan Elmas, hapishanede sistematik biçimde cinsel tacize ve şiddete maruz kalan trans kadın Avşa’nın 60 gündür grevde olduğunu belirtti.

“Can güvenliği bahanesiyle sürgün”
2009’da Giresun İnfaz Kurumu’nda görevlinin cinsel istismarına uğradığı belirtilen Avşa’nın delillerle birlikte mahkemeye başvurduğunu belirten Asya Elmas, memurun hapis cezasına çarptırılırken Avşa’nın da can güvenliği bahanesiyle Tokat’a sürüldüğünü ifade etti. Tokat’ta da aynı insanlık dışı uygulamaların devam ettiğini söyleyen Elmas, Avşa’nın Niğde’ye devamında da Gümüşhane ve Bafra’ya sürüldüğünü kaydetti.

“Ortada taciz yoktur, çünkü Avşa travestidir”
Avşa’nın Kaos GL’ye yazdığı mektubundan alıntı yapan Elmas, Avşa’nın Bafra’da meydan dayağına maruz kaldığını belirtti. Avşa ise bu durumu mektubunda “Yüzüm gözüm tanınmayacak hale geldikten sonra hastaneye gönderilmeyip kurum revirince basit bir raporla geçiştirilmek istendi. Ancak olay günü olan 23 Aralık 2013 tarihinden bir gün sonra fenalaşmam ile acilen Bafra Devlet Hastanesi’ne kaldırılıp tedavim yapılarak detaylı rapor verildi. Ve kurumdaki bazı personel ve idareciler yanıma gelerek bana saldıran memurun psikolojik sorunları olduğunu, antidepresan ilaçlar ile ayakta durduğunu, şikayetimden vazgeçmemi, aksi takdirde tarafım için iyi olmayacağını söylediler” sözleriyle aktardı.

Kamera kayıtları ve hastane raporlarına rağmen Avşa’nın şikayetlerinin kovuşturmaya gerek olmadığı gerekçesiyle geçiştirildiğini kaydeden Elmas, “Ortada taciz yoktur, çünkü Avşa travestidir! Travesti oluşundan ötürü taciz hayatın olağan alışına aykırıdır, mümkün değildir!” sözlerini kınadıklarını açıkladı.

“Trans kadınlar yalnız değildir”
“Bütün bu yaşadıklarından sonra açlık grevine giren Avşa ise mektubu yazdığı sırada açlık grevinin 60. günündeydi ve bu süreçte 22 kilo kaybetti” diyen Asya Elmas, mahpushanelerde trans kadınların uğradığı her türlü şiddetin birinci dereceden sorumlusunun adalet bakanlığı ve hükümet olduğunu ifade etti. Avşa Erkuş ve tüm trans kadın mahpuslara uygulanan baskılara derhal son verilmesi gerektiğini belirten Elmas, “Trans kadın mahpuslar yalnız değildir” sözleriyle açıklamayı sonlandırdı.

“Tecrit içinde tecrit kabul edilemez”
Açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İstanbul LGBTİ Derneği’nden Çîrûsk Arat ise, yaşananların peşini bırakmayacaklarını ve milletvekillerinden oluşan bir heyetin durumu izlemek üzere Avşa’nın bulunduğu cezaevine gideceklerini açıkladı. LGBTİ’ler için yapılacak cezaevlerine ilişkin soruyu değerlendiren Arat, “Tecrit içinde tecrit uygulamasına karşıyız. Tüm bunları kamuoyu oluşturarak, kampanyalarımızla önleyeceğiz” açıklamasında bulundu.

İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu’ndan katılan Seza Horoz ise, Avşa’nın ve diğer trans kadın mahpusların durumunu “Dışarıdaki tecrit içeri taşındı” sözleriyle değerlendirdi. Hapishanelerdeki hak ihlallerinin Afrika’da translara uygulanan idamdan farklı olmadığını kaydeden Horoz, en önemli unsurun zihniyetle mücadele etmek olduğuna dikkat çekti.

error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti