travestivan travesti | Blog Travesti - istanbul travesti ankara travesti - Part 97

Travesti, Seks, Hastalık, Ölüm

Eserleri 1980’lerin ortalarında tanınan; ürkütücü, rahatsız edici, düzen karşıtı deneysel metinleri ve kamusal alanda sergilemekten zevk aldığı protez koleksiyonuyla kült bir yeraltı ikonu olan Mario Bellatin, yeni keşfettiğim müthiş bir yazar. İlk kitabı ‘Flores’ten (2004) başlayarak, ‘The Large Glass’ (2007) ‘Chinese Checkers’ (2007) ve 2010 Stonewall Honor Books in Literature ödüllü ‘Güzellik Salonu’nda (2009) grotesk unsurları, hastalıkları, salgınları, bedensel deformasyonları sıkça kullanarak, cinsel kimliğin belirsizleştirildiği alegoriler yaratan Meksikalı yazar, doğuştan gelen bir hastalık nedeniyle büyük bölümünü kullanamadığı sağ kolunu, bu “kusuru”nu, fallik şekillerdeki büyük protez kancalarla her fırsatta görünür kılarak beden sanatını da yaratıyor. Bedenin ve toplumsal cinsiyetin bütünlüğünün bozulmasını, ruhun karanlığındaki fantezileri, sakatlık ve yaraları yazıyla iç içe kılan Bellatin, bir bakıma kendi hayatından yola çıktığı Flores’te doğum kusurlarıyla tıp ve bilim arasındaki dehşetengiz bağlantıları temel alırken, beden ve dejenerasyonu üzerine üç kurmacadan oluşan ‘Chinese Checkers’de yine hastalık, kan, cinsiyet, doğum, ritüel, yaralama, kendini yaralama, grotesk bedenler, seks bağımlılığı temel meselelerdir. Oğlunu sakatlayan bir jinekolog, Hint bilgeleri, Mussolini yandaşları, Sufiler bir aradadır ama Bellatin’in Beckettyen evreni kapalı, baskıcı, dar ve çıkışsızdır. Kitaptaki “My Skin, Luminous” adlı hikâyede Bataille ve Genet geleneğinin izinde sapkın annelik modeli ortaya koyan yazar, annesi tarafından kastrasyona uğrayan bir erkek çocuğu üzerinden annelerin oğullarına karşı kurumsallaşmış gücünü, otoritesini sorgular. Bellatin’in sanatı her şekilde ihlalcidir. Düzen tarafından dışlanmış hisseden marjinal kahramanları, tabuları didikleyen temalarıyla transgressif kurgu yazarları arasında yer alan Mario Bellatin dilimize ilk çevrilen kitabı ‘Güzellik Salonu’nda hastalık, kir, salgın, ölüm, ölümlülük, homofobi, eşcinsellik kavramlarıyla ördüğü hikâyesini, ustalıkla seçtiği mekân (güzellik salonu/ölüm evi) ve anlatı nesnesiyle (hastalık/AIDS) toplumsal ve ideolojik düzene karşı bir hicve dönüştürüyor. Böylece kolaylıkla anaakım popüler anlatılar ya da gey “ucuz roman”lardan biri olup çıkma çekinceleri taşıyan bir hikâyenin sınırlarını genişletiyor. Seksle hastalık ve günah arasındaki bağları yenileyen ölümcül bir simge -AIDS- üzerine kurulu olan roman, kadın giysileri giymekten hoşlanan bir anlatıcının sahip olduğu güzellik salonunun salgın hastalıklardan mustarip, hastanelerde hor görülen ve toplum dışına itilen erkek hastalar için bir ölüm evine dönüşmesini anlatıyor. Kadınlara düzenin saptadığı güzellik normlarına uygun pratikler uygulayan, eril bakışın ve ataerkinin temizlik, estetik ve düzen ideallerine hizmet eden bu mekânın yorumlanışı, AIDS’li erkek hastaların ölmek için geldikleri, çevreyi, ahlâkı ve sağlığı tehdit eden kokuşmuş bir salgın evine evrilince değişir. Temizliğin, güzelliğin, ölümsüzlük düşünün ve hijyenin mekânında şeyler yer değiştirmiş; her bir şeyin olması gerektiği yerde bulunup başka hiçbir yerde bulunmama durumu, yani düzenin temizlik vizyonu ihlal edilmiştir. Bir zamanlar güzelliği, gençliği, değişmeyi, temizliği vaat ederken şimdi ölümün, sapkınlığın, hastalığın, kirliliğin, sefaletin ve günahın ta kendisidir. Yok edilmeye, yakılmaya çalışılır; komşular salonun hastalık bulaştırdığından, salgının evlerine kadar yayıldığından yakınırlar. Homokatilleri Çetesi tarafından pek çok gey ve travesti öldürülür, pek çoğu yaralanır ancak bu insanlar hastanelerde ya hor görülürler ya da bulaşıcı hastalık taşıdıkları korkusuyla kabul edilmezler. Oysa bu mekânı ve sakinlerini, “kirli” yapan şey, onların içsel nitelikleri değil, bulundukları konum, temizlik kovalayanların hayalindeki şeyler düzenindeki konumları ve adlandırılışlarıdır. Onları “iğrenç” kılan kirlilik ya da hastalık değil; bir kimliği, bir sistemi, düzeni tehdit ve rahatsız etmeleridir.

AIDS ve gey kurtuluş hareketi
On altı yaşında evden kaçıp yollara düşerek fahişelik yapmaya başlayan anlatıcı, genç yaşında bir güzellik salonu sahibi olur. Müşterilerin kendilerini berrak suyun altındaymış gibi hissedeceği bir ortam yaratmak için salonu türlü renkli balıklarla dolu akvaryumlarla kaplar ki yüzeye çıktıklarında gençleşmiş ve güzelleşmiş olsunlar. Geceleri travesti kılığında sokaklarda seks yapan, rahatlamak için erkeklere özel bir hamama ya da pornografik filmler oynatan sinemalara giden anlatıcı, yaralı bir arkadaşını tedavi etmek için salona yerleştirip bakımını üstlenince, sonunda yönetmek zorunda kaldığı Ölüm Evi’nin ilk tohumları atılmaya başlar. Gelenler yalnızca hastalığa yakalanmış olan arkadaşları değil, büyük çoğunluğu, ölmek için bir yer arayan yabancılardır. Ölüm Evi dışında tek seçenekleri sokakta telef olmaktır. Zamanla hastalığa kendi de yakalanan anlatıcı, kendi ölümünü beklerken hastalara yemek, barınak, giyecek sağlamaya tek başına yılmadan devam eder. Kaçınılmaz sona doğru farkına vardığı bir eşcinsel dayanışması, erkek dostluğu olduğu kadar bir vicdan borcudur onu dönüştüren. Ölümünün ardından ağlayacak birilerinin olmasını da ister. Yara ve kabuklarla dolu, bir deri bir kemik vücudu hamama sık gitmesini engellese de, suçluluk ve süflilik hissetmeden cinsel arzularını dile getirir, hastaları temizler, hatta kimine duygusal yakınlık hisseder, âşık olur.

AIDS sözcüğünü hiç kullanmadan bu hastalığın ve yarattığı söylemin alegorisini yapan Bellatin tüm bu süreci anlatırken ne fark ediş, kabulleniş, coming out süreçlerini açıklamak gibi anaakım stratejilere, ne eski güzel günler retoriğine, ne nostalji histerisine, ne de hastalıkla bir nedensellik ilişkisi kurma alternatiflerine başvuruyor. Hastalar ve anlatıcı, vicdan azabı, pişmanlık, iğrenme duymadan, acıdan şikâyet etmeden, öfkelenmeden, yaklaşmakta olan ortaklaşa ölümü bekliyorlar; doktor, ilaç, alternatif tıp, tedavi, hastalıkla savaş ve hastayı cezalandırıcı meşrulaştırmalar olmaksızın. Ancak AIDS, ironik biçimde yenilenmiş eğitimsel ve ilerici bir cinsel politikanın simgesi haline gelse bile 80’lerden bu yana homofobi, düşmanlık ve ırkçılığın bahanesi olmaya devam ediyor; hastalar modern çağın vebalıları, ahlâki ve cinsel kirliliğin kaynağı olarak görülüyor. Oysa asıl hastalık dilde, ideolojide, yerleşik ahlâki tutumlardadır. Hastalığa ahlâki bir anlam vermekten daha ürkütücü bir şey olamaz. Susan Sontag’ın ‘AIDS ve Metaforları’nda söz ettiği, hastalığı sarmalayan ve tanımlayan metaforların ırkçı, militer ve ahlâki söyleminden olabildiğince dışarıda bir söylem geliştiriyor Bellatin. Ancak ölüm evine -bir zamanlar onları güzelleştirdiği için- kadınların kati şekilde alınmaması konusunda ahlâki bir kısıtlama getirerek, gey kurtuluş haraketinin Stonewall’dan bu yana devam eden cinsiyetçi cemaatleşme, baskın kültür pratiklerine eklemleniyor. Eşcinsellere yapılan baskı, kuralları ve ilişkileriyle kadınları da baskı altında tutan aynı sistemin ürünü değil midir oysa?

Travesti ve Travestilere Psikolojik Destek

İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği öncülüğünde üç yıl once kurulan Travesti Evi’nde kalan LGBTİ’lere yönelik bireysel ve grup psikoterapisi desteği başlıyor.

İhtiyaç sahibi ve mülteci LGBTİ’lerin konakladığı Travesti Evi’nde Psikiyatrist Dr. Ardıl Bayram Şahin’in yürüteceği bireysel ve grup psikoterapi hizmeti verilecek.

Psikoterapi hakkında süreçle ilgili bilgi vermek amaçlı Trans*Evi’nde Psikoterapist Dr.Ardıl Bayram Şahin ve İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin katılımıyla düzenlenen tanışma toplantısına Türkiyeli transların yanı sıra mülteci LGBTİ’ler katıldı.

Psikoterapi odasında gerçekleşecek görüşmeler, iki haftada bir gerçekleşecek. Şimdilik sadece Travesti Evi’nde kalanların faydalanacağı bu hizmetin önümüzdeki süreçte İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği öncülüğünde dışarıdan başvuruları da kapsaması planlanıyor.

Dr. Şahin: LGBTİ’ler hasta ediliyor!

LGBTİ’lerin psikiyatrik olarak sık rastlanan depresyon, anksiyete bozuklukları ve intihar girişimlerinin giderek daha da gözle görülür olduğunu belirten, Dr.Şahin Ruh Sağlığı profesyonellerinin LGBTİ’lere yönelik LGBTİ pozitif bir yaklaşım sergilemelerinin gerekliliğine vurgu yaptı.

Dr.Şahin “LGBTİ’ler hasta değiller, ama ‘hasta’ ediliyor. Bunu çalışmalar da gösteriyor. Yapılan çalışmalar depresyon, anksiyete bozukluğu gibi ruhsal hastalıklar ve intihar girişimleri heteroseksüellere göre LGBTİ’lerde 2-3 kat daha sık görüldüğünü gösteriyor.

Bunun için ruh sağlığı profesyonelleri bu çalışmaları da göz önünde bulundurarak, bu durumun nasıl önüne geçebiliriz diye düşünmelidir” diye konuştu.

İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği yönetim kurulu üyesi Kıvılcım Arat ise Trans Evi’nde psikiyatrik desteğin çok önemli olduğunu belirterek;”’Evde kalan LGBTİ’ler buraya başvurana kadar bir çok hak ihlali ile karşılaşıyorlar.

Şiddeti günlük yaşamın bir parçası olarak deneyimleyen LGBTİ’ler buraya geldiklerinde psikolojik olarak birçok sorunla boğuşmak zorunda kalıyorlar. Bu destek sayesinde psikolojik bütünlüğü bozulan arkadaşlarımız İstanbul Travesti Evi’nde kendilerini toparlayarak toplumsal yaşama karışabilecekler” diye konuştu.

Ankara Travesti Evi’nde kalanların psikoterapi süreci, ihtiyaçları, deneyimleri üzerine paylaşımlarıyla devam eden tanışma toplantısı soru cevaplarla sona erdi.

Travesti Begüm’ün Hukuksuzlukla Olan Mücadelesi Devam Ediyor

Begüm, bir sabah İzmir’de polisin saldırısına uğradı. Tahmin edilebileceği gibi polisin farklı bir hikayesi vardı. Dava Yargıtay’dan dönmezse, polis memurları görevlerine devam ederken, Begüm bir yılı aşkın hapis cezasına çarptırılacak. Üstelik cezasının kesinleşmesi halinde Begüm erkek koğuşunda yatacak.
Mahkeme tutanaklarına göre “bayan giyimli olan travesti” olarak tasvir ediliyor Begüm. İzmir’de yaşıyor. 44 yaşında.
Yakın zamana kadar seks işçiliği yapıyordu hayatını kazanmak için. Uğradığı saldırıdan sonra, geçirdiği duygusal travma sonucu gece sokağa çıkamıyor. Kapalı mekânlarda huzursuz. Travmaya bağlı depresyon tedavisi görüyor. Ve o tarihten bu yana seks işçiliği yapmıyor.

Fakat hayat onun için çok da seçenek barındırmıyor. Hala işsiz. Yine de kendinden çok köpeği Tonton’un mamasının derdine düşüyor.

13 Şubat 2011 günü sabaha karşı 06.00 sularında Begüm İzmir Alsancak’ta bulunan Romanya Konsolosluğu’nun önünde polis tarafından saldırıya uğradı. Dövüldü, cop darbesiyle kaşı açıldı, duygusal travma geçirdi. Mahkemeye başvurdu. Konsolosluk önünde koruma görevi yapan polis memuru H.S.’yi dava etti.

Sonuçta tahmin edilebileceği gibi H.S.’nin anlatacak farklı bir hikâyesi vardı. Bir de onaylayan görev arkadaşı. Begüm’ün sosyal ve cinsel statüsü belliydi. Gereği düşünüldü: H.S.’nin beraatine, Begüm’ün görevi yapmayı engellemekten ve hakaretten hapsine, bir de H.S.’nin avukat ücreti olan 1100 TL. yi ödemesine karar verildi.

Olay şöyle gerçekleşmişti;
13 Şubat 2011 tarihinde, sabaha karşı 6:30 sularında Begüm işten eve dönmeye çalışıyordu. Alsancak 1479 sokak 9 numarada bulunan Romanya Konsolosluğu önünden geçerken bir arabanın yavaşladığını fark etti. Araba durdu, Begüm sürücüyle konuştu. Aklından ödemesi gereken faturalar, kira vs. geçiyordu. Belki eve dönmeden biraz daha para kazanabilirdi. Konsolosluk önündeki kulübede iki polis görevliydi; H.S. ve L.Ç.

H.S. Begüm’e “burada iş tutamazsın” yollu bir şeyler söyledi. Kendi ifadesine göre “bulunduğu yer hassas bölge olduğu ve tanınmayan kişilerin burada beklemesi, durması sakıncalı olduğu için konsolosluk bölgesini boşaltmasını” söyledi. Begüm alkollüydü. Polis memuru kendisine “defol git” deyince o da “sen defol git” dedi. Tartışma çıktı. Polis memuru küfür etti, Begüm de karşılık verdi. Sonra H.S. kulübeye giderek copunu aldı. Begüm’e vurmaya başladı. Bu sırada aldığı darbe neticesinde Begüm’ün kaşı açıldı. Begüm bu durumu fark edince 155’i aradı. Bilirkişi raporlarında da saat 06:44:18’de Begüm’ün 155’i aradığı ve 84 saniye görüştüğü açıkça belirtiliyor. Daha sonra polisler geliyor, karakola gidiliyor ve raporlar tutuluyor.

Ne yazık ki H.S.’nin ifadesi tamamen farklı. Ona göre Begüm o sabah konsolosluk önünde kulübeye dayanarak fuhuş amacıyla müşteri bulmaya çalışıyordu. H.S. kendisine burada fuhuş yapamayacağını söyleyince Begüm küfür etmeye başladı. Çok sarhoş olduğundan birkaç kere kustu. Kusarken sokaktaki alçak klima muhafazalarına kafasını çarptı, kaşı böyle açıldı. H.S.’nin mesai arkadaşı L.Ç. de ifadeyi onaylıyor.

Öncelikle dava dosyasında bulunan rapora göre nöbet kulübesinden yaklaşık 10 metre uzaklıkta beşer metre aralıkla üç ayrı yerde kusmuk bulunduğu, kaldırım üzerinde iki ayrı yerde kaldırıma monte şekilde iki adet klima motorunun demir kafeslerinin bulunduğu, fakat buralarda hiç kan izine rastlanmadığı belirtiliyor. Oysa Begüm’ün yüzündeki yara oldukça şiddetli bir şekilde kanamış.

Ayrıca Begüm memur H.S.’nin söylediği gibi kendini yaralamış ve ona durduk yerde sataşmış olsa neden 155’i arayıp yardım ister anlamak biraz güç. Ayrıca yapılan konuşmanın da kaydı yok.

Konsolosluktan o güne ait kamera kayıtları istenmiş fakat bahsedilen günde kameraların çalışmadığı yanıtı alınmış.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliği çalışanlarından avukat Aysun Koç Begüm’ün davasını üstlendi. Fakat fazla umudu yok. Yıllardır benzer davalarda alınan sonuçlar çok da iç açıcı değil. Aysun Koç’un ifadesine göre Begüm’ün kaşındaki açılma tipik bir cop yarası. Ayrıca yine avukat Aysun Koç’a göre mahkeme kararının Begüm’ün gördüğü manevi hasarı hiç dikkate almadan verilmiş olması da ayrı bir tartışma konusu.

Dava Yargıtay’dan dönmezse Begüm bir yılı aşkın hapis cezasına çarptırılacak. Polis memurları ise görevlerine devam ediyor. Üstelik cezasının kesinleşmesi halinde Begüm erkek koğuşunda yatacak.

Elbette Begüm’ün davası ne ilk, ne de son olacak. Ülkemizdeki rutin bir uygulama Begüm’ün başından geçen. Benzer saldırılara uğrayan seks işçilerinin çoğu dava açmadığı için benzer olayların tam sayısını bilemiyoruz. Ama hâlihazırda açılmış ve muhtemelen kaybedilmiş davaların sayısı bile seks işçilerine, özellikle de travestilere karşı kolluk kuvvetlerince yapılan sistematik saldırıların boyutu hakkında bize bir fikir veriyor.

error: İçerik Çalmak Emeğe Saygısızlıkdır . İsteyin Verelim.
ankara travesti | istanbul travesti | istanbul travesti | istanbul travesti